WAN - Erzurum Dumlu 2 No'lu Cezaevi'ndeki uygulamalara ve gelişebilecek olası provokasyonlara dikkati çeken tutsak Halit Aydın, "Gözden kaçırılan bir gerçeklik ise provokasyon zemininin sadece dışarıda değil, cezaevlerinde de olduğu gerçekliğidir" dedi.
Erzurum Dumlu 2 No'lu Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi'nde 20 Eylül 2025'den beri tutsak olan Halit Aydın, cezaevinde yaşanan baskı ve ihlalleri Mezopotamya Ajansı'na (MA) gönderdiği mektupla anlattı. Aydın mektubunda; havalandırma, kurs, spor gibi temel haklardan kitaplara el koymaya kadar her türlü uygulamalara maruz kaldıklarını belirterek, "Ülkenin temel gündemi toplumsal barış ve çözümken toplumun büyük bir bölümünün de en büyük kaygısı provokasyon zemini, bu konuda gözden kaçırılan bir gerçeklik ise provokasyon zemininin sadece dışarıda değil; cezaevlerinde de olduğu gerçekliğidir. Bu mektubu yazmamın nedeni bu provokasyon zeminlerine dikkat çekmek, ağır insan hakları ihlali anlamına gelen söz konusu kanunsuz ve hukuksuz uygulamaların son bulması adına, çözüme dönük duyarlılık çağrısında bulunmaktır" ifadelerini kullandı.
İNSANI ÇÜRÜTME VE ÖLDÜRME MERKEZİ
Yaklaşık 4 aydır Dumlu 2 No'lu Cezaevi'nde bulunduğunu anlatan Aydın, bu sürede tutsaklar üzerinde sistematik bir şekilde fiziksel-psikolojik işkence ve baskı uygulandığını ifade ederek, "Kamuoyunda 'Kuyu Tipi' olarak bilinen bu cezaevlerinin her metresi, duvarı, penceresiyle içinde bulunan tutsakları adım adım ölüme sürükleyecek şekilde tasarlanmıştır. 12 metreyi bulan yüksek duvarlarıyla yılın 365 günü asla güneş görmeyen kör hücreleriyle, pencerelere kanunsuzca takılmış, içinden serçe parmağının dahi geçemeyeceği genişlikte aralıklara sahip kafes telleriyle 24 metrekarelik alana üç ranza, üç elbise dolabı, bir mutfak tezgahı, bir banyo-tuvalet alanı, bir masa, üç sandalye ve bir buzdolabının sığdırıldığı geriye ise üç kişi için 6-7 metrekarelik bölük pörçük boş alanın kaldığı daracık tabut gibi hücreleriyle bu cezaevi adeta insanı çürütme ve öldürme merkezidir" diye belirtti.
'TECRİDİ DAHA DA DERİNLEŞTİRMEK İSTİYORLAR'
Fiziki-mimari yapısıyla tecrit ve izolasyon amaçlı olan bu cezaevi, iç uygulamalarıyla da tecridi daha da derinleştirdiğini dile getiren Aydın, mektubunda "Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almamış olmamıza rağmen günde sadece iki saat havalandırmaya çıkarılıyoruz. Geriye kalan günün 22 saatini kör bir hücrede geçiriyoruz. Çoğu zaman arama bahanesiyle o iki saat bile elimizden alınıyor. Evrensel insan hakları normları 'Hücre cezası almış olsa dahi hiçbir mahkum havalandırma hakkından mahrum bırakılamaz' şeklinde beyanına rağmen yukarıda dile getirilen uygulamanın hiçbir hukuki ve vicdani açıklaması yoktur. Tecridi derinleştirme amaçlı olarak oda değişim taleplerimiz sürekli reddediliyor. Bu şekilde mahkumların sosyalleşme hakkı ortadan kaldırılmıştır. Farklı suç kategorilerinde ne kadar sorunlu, psikolojik rahatsızlıkları olan mahkum varsa, gece yarıları kapı ve pencerelere vurup, küfür edip, bağıran mahkumlar bitişik yerlere konuluyor ve bu uygulama psikolojik işkence aracı olarak kullanılıyor" dedi.
KURSLARA KATILIM ENGELİ
Atölye, spor, kurs ve ortak sohbet gibi mahkûmların sosyalleşebileceği faaliyetlerden ise sistematik şekilde mahrum bırakıldıklarını dile getiren Aydın, mektubunda şunları aktardı: "Haftada iki gün olan atölye hakkımız (atölye denilen yer boş bir odadır) bir güne indirildi. Ayda bir gün olan spor hakkımız 6 haftada bir güne çıkarıldı. Bu da çok görülmüş olacak ki son 8 ayda sadece 3-4 defa çıkarıldık. Cezaevlerinde mahkumların haklardan biri de kurs faaliyetleridir. Bu cezaevinde kadın katillerine, tecavüzcülere, uyuşturucu tacirlerine onlarca kurs (bağlama, karakalem, ney vb.) açılırken biz siyasi tutsaklar için bir kez bile kurs açılmamıştır."
KİTAPLARA EL KOYMA
Cezaevlerinde tutsakların en temel uğraşı olan kitap okuma bile çok fazla görülüp, kitaplara da el konulduğunun altını çizen Aydın, bakanlık onayı olmasına rağmen Kürt temalı kitapların 'sakıncalı' görülerek verilmediğini aktardı. Aydın, "Yine onlarca mektuplarımız hiçbir haklı gerekçe olmadan sansürleniyor. Anadilimiz Kürtçe ile yazdığımız mektupların çıkışları aylarca bilinçli olarak yapılmıyor. Sürekli kullanılan hijyen ve temizlik malzemeleri başta olmak üzere diğer bir istediğimiz ürünler kantin satış listesinde bulunmasına rağmen haftalarca hatta aylarca satışı yapılmıyor. Adeta mahrumiyet içinde bırakılıyoruz ve kendi aramızda terbiye edilmeye çalışılıyoruz" ifadelerini kullandı.
DUYARLILIK ÇAĞRISI
Cezaevinde uygulanan hak ihlallerinin, ayrımcılığın, kötü muamelenin özeti ve ispatı niteliğinde olduğunu, haklı ve temel ihtiyaçların bile karşılanmadığını anlatan Aydın, mektubuna şu sözlerle son verdi: "Tüm bunların siyasi ve politik kimliğe sahip olduğumuzdan ötürü yapıldığının bilincinde ve farkındayız. Ülkenin temel gündemi toplumsal barış ve çözümken toplumun büyük bir bölümünün de en büyük kaygısı provokasyon zemini olurken, bu konuda gözden kaçırılan bir gerçeklik ise provokasyon zemininin sadece dışarıda değil, cezaevlerinde de olduğu gerçekliğidir. Bu mektubu yazmamın nedeni bu provokasyon zeminlerine dikkat çekmek, ağır insan hakları ihlali anlamına gelen söz konusu kanunsuz ve hukuksuz uygulamaların son bulması adına çözüme dönük duyarlılık çağrısında bulunmaktır."
