Tek adama karşı kadın mücadelesi 2025-03-04 09:08:42 ADANA - İktidara "şiddette sıfır tolerans" diyerek gelen AKP’nin 23 yıllık iktidarında kadın cinayetleri 14 kat artarken, kadınlar ne kazanılmış haklarından ne de hayatlarından vazgeçti. Kadın mücadelesi açısından önemli bir yere sahip olan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, tüm dünyada kazanımların korunması ve güçlendirilmesi kararlılığıyla karşılanıyor. Yaşamın her alanında yüzyıllardır devam eden hak arayışı ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı mücadele sürerken, eril iktidarların kadın düşmanlığı da en hat safhaya ulaştı. 2002 yılında “Şiddette sıfır tolerans” diyerek iktidara gelen AKP’nin 23 yıllık karnesi, bu düşmanlığın en somut halini gösteren tablolardan biri oldu. “Kadın-erkek eşitliği fıtrata ters”, "Anneliği reddeden kadın eksiktir, yarımdır", "İşsizlik kadınlar yüzünden artıyor", "Kadının kariyeri annelik olmalı” zihniyeti cinsiyet eşitsizliğini derinleştirdi, kadına yönelik şiddeti kırım boyutuna vardırdı.     KADIN-ERKEK FITRATI    İktidara geldiği 2002’de AKP’nin kadın milletvekili oranı yüzde 4 iken, 2023’te bu oran yüzde 19’a yükseldi. Ancak kadınlar özellikle yerel yönetimlerde ve kabinede yer bulamadı. Kadın Bakanlığı’ndan “kadını” kaldıran AKP, “aile” odaklı bir politika izledi. Kamuoyuna “reform” olarak lanse edilen birçok proje, kadın kazanımlarını geriye çeken noktada oldu. “Kadın ve erkek eşitliği fıtrata ters” söylemiyle damgasını vuran iktidarın 23 yıllık icraatları, kadını toplumsal, ekonomik ve siyasal hayattan koparmaya dönük oldu. Hayata geçirilen projeler, "aile yapısının güçlendirilmesi" perspektifiyle ele alındı ve kadını bireyden ziyade “anne” veya “eş” kimliğiyle tanımlandı. Söylemdeki zihniyet, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması ve 6284 sayılı kanunun tartışmaya açılması, kadınların şiddetten korunma mekanizmalarının zayıflamasına neden oldu. 2007 sonrasında kadınlara müdahale başlarken, bunun büyük kısmını ise Diyanet İşleri Başkanlığı üzerinden yapıldı. 2007 yılında “Aile İrşat ve Rehberlik Bürosu” olarak değiştirilen bürolar, yine aynı yıl kurulan "Alo Fetva Hattı", 2008'de Diyanet'in hazırladığı “Evlilik Rehberi” kitapçıklarıyla kadını eve hapsetmenin zemini hazırlandı.   Kadınlara karşı doğrudan cephe alınan 23 yılda, 8 bine yakın kadın erkek şiddeti sonucu yaşamını yitirdi. Kadınların elindeki bütün yasal hakları bir bir tırpanlandı, erkek şiddetinin önünü açan söylem ve pratikler adeta bir “kadın kırımı”na vardı. Bu tablo, uluslararası raporlara da yansıdı. Dünya Ekonomik Forumu’nun her yıl yayınladığı Küresel Cinsiyet Eşitsizliği Raporu’nun 2024 yılı verilerine göre, 146 ülke arasında 127. sırada yer aldı.    ‘KADININ’ ADI BAKANLIKTAN ÇIKARILDI   2011’de Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’ndan “kadın” sözcüğünü çıkartan iktidar, bakanlığı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na dönüştürdü. 2012 yılında “Her kürtaj bir Uludere'dir” konuşmasıyla başlayan kürtaj karşıtlığı, bir devlet politikası haline getirildi. Gezi eylemleri ve sonrasında da kadınları hedef alan, eylemci kadınları "Kadın mıdır, kız mıdır?" cinsiyetçi ve ayrımcı sözleriyle hedef gösteren iktidarın “kızlı-erkekli evler" söylemi sonrasında polis tarafından üniversite öğrencileri başta olmak üzere, birlikte yaşanan evlere baskın düzenlendi erkek ve kadınlara Kabahatler Kanunu kapsamında para cezaları kesildi.  Kadın haklarına yönelik en kritik yasalardan biri de 2014 yılında yasalaşan ve kadınların mülkiyet haklarını kısıtlayan yasa oldu. Kadınların miras haklarına doğrudan müdahale edilen yasayla tarım arazilerinin “ehil çocuğa” bırakılması sağlandı. Toplumda “ehil çocuk” genellikle büyük erkek kardeşi işaret ederken, tarımsal arazileri, arazi üzerindeki ekinler, stoklanmış ekinler ve tarımsal araçların mirasçısı bu ehil çocuk oldu. Diğer kardeşler için takdir ettiği payı para olarak verme hakkına sahip oldu.    KÜRTAJ FİİLEN YASAKLANDI   2012 yılında kamuoyunda 4+4+4 Kademeli Eğitim Yasası olarak bilinen 6287 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik, Resmi Gazete’de yayımlandı. 28 Şubat sürecinde kapatılan imam hatiplerin ortaokul kısmı, bu yasa ile beraber tekrar açıldı. Böylece kız çocuklarının okulu bırakarak erken yaşta evliliklerinin önü açılmış oldu. 2013 yılında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürlüğü ile Diyanet arasında imzalanan “Aile Eğitim Programı” ile Diyanet personeline aile eğitim programlarında “eğitici” olarak görev yapabilme yetkisi verildi. Aynı yıl Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından 4-6 yaş grubundaki çocuklara yönelik “Kur’an Kursları Okul Öncesi Din Eğitimi Projesi” uygulamaya konuldu. 2013-2014 eğitim öğretim yılından itibaren uygulanan proje ile yüzbinlerce çocuğa sadece Sünniliği kapsayan dini eğitimler verildi.   2012 yılında sezaryenin tıbbi zorunluluk bulunan durumlarda yapılmasını öngören “Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” Meclis Genel Kurulu’nda kabul edilerek yasalaştı. Başbakan Tayyip Erdoğan, “Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum. Buna kimsenin müsaade etme hakkı olmamalı” dedi. 2014 yılında Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastanelerin on-line kayıt sistemi olan Medula sisteminde kürtaj işlemi için kullanılan “tıbbi tahliye kodu” kaldırıldı ve bu konuda yapılan tüm tetkik ve hizmetler otomatik olarak durduruldu. Bununla kürtaj fiilen yasaklanmış oldu. 2016 yılında 6715 sayılı İş Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 2000’lerin başından itibaren süren çalışma yaşamını güvencesizleştirme ve esnekleştirmeye yönelik yasal ve kurumsal değişim sürecinde bir adım daha atıldı. Zaman içinde uygulama alanı genişleyecek olan ve çoğunlukla kadınları etkileyen “kiralık işçilik” olgusu çalışma hayatına girmiş oldu.   TECAVÜZ FAİLLERİNİ AKLAMA ÇABALARI    Cinsel saldırı ve taciz suçlarıyla ilgili 2014 yılında hazırlanan 6545 Sayılı Kanun ile “beden ve ruh sağlığının bozulması” ağırlaştırıcı neden olmaktan çıkarıldı. Cinsel saldırı suçuna, suçun hafif şekli olarak “sarkıntılık” eklendi; suçu ağırlaştırıcı nedenler çeşitlendirildi. 2015 yılında da resmi nikah olmaksızın dini nikah yapılması suç olmaktan çıkartıldı. Bu durum kadınlar tarafından çok eşliliğin ve çocuk yaşta evliliklerin önünü açan düzenleme olarak yorumlandı. Yine 2015’de Meclis’te kurulan “Boşanma Komisyonu” raporunda, kadınların miras ve nafaka hakkının kısıtlanmasından tecavüze uğrayan kadınların tecavüz failiyle evlendirilmelerine kadar birçok madde sıralandı. Ancak bu maddeler, kadın mücadelesi sonucu hayata geçirilemezken, iktidar hem nafaka karşıtlığını, hem de tecavüz faili evlendirmeyi gündeme getirmeye devam etti.    ÇOCUK YAŞTA EVLİLİKLER     Ayrıca çocuk yaşta evliliklerin önünü açan yasal düzenlemeler de iktidarın gündeminden düşmedi. İktidar, bununla ilgili ilk hamleyi 2009’da Milli Eğitim Bakanlığı yönetmeliğinde yaptığı değişiklikle yaptı. Evlenen ve nişanlanan öğrencilerin okulla ilişiğinin kesilmesi kuralı, yalnızca “evli öğrenciler okuldan atılır,” olarak değiştirildi. Yine çocuğa yönelik cinsel saldırıyla ilgili Aralık 2016’da TCK’nin 103'üncü ve 104'üncü maddelerinde değişiklik yapıldı ve cezalarda kademelendirmeye gidildi. 103'üncü maddenin “15 yaşını tamamlamamış her çocuğa karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranışın cinsel istismar sayılacağına” ilişkin hükmü iptal edildi. Böylelikle “rıza” yaşı fiili olarak 12’ye indirilmiş oldu. Ekim 2017’de, Nüfus Hizmetleri Kanunu’nda yapılan değişikliklerle, sağlık personellerinin takibi dışında doğmuş çocukların bildiriminde sözlü beyan yeterli kılındı. Aynı değişiklikle, müftülüklere resmi nikah kıyma yetkisi verildi.    İSTİHDAMDAN UZAKLAŞTIRILDI   Kadınları şiddetten korumak amacıyla 2011’de imzalanan İstanbul Sözleşmesi’ni ilk imzalayan ve onaylayan ülke olmakla övünen Türkiye, 2021’deki Cumhurbaşkanı Kararnamesi’yle sözleşmeden çekildi. Kadınlar başta olmak üzere toplumun büyük bir kesimi sözleşmeye geri dönülmesi çağrısı yaparken, AKP yetkilileri kadınların sosyal hayattaki rollerine dair sık sık tartışmalı açıklamalarda bulundu. AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın "Kadın ve erkek eşit değildir, fıtratları farklıdır" sözleri, kadın hareketleri tarafından eşitlik karşıtı bir söylem olarak değerlendirildi.Kadın istihdam oranları AKP döneminde artış göstermediği gibi, kadınların çalışma hayatına katılımı konusunda destekleyici politikaların eksikliği dikkat çekti. 2012’de çıkarılan “3 çocuk teşviki” gibi uygulamalar, kadınların iş hayatından uzaklaştırılmasını pekiştirdi. Son yıllarda "nafaka düzenlemesi" adı altında, kadınların boşanma sonrası ekonomik güvencesini kısıtlayacak yasalar gündeme getirildi. Ayrıca, çocuk yaşta evliliklerin meşrulaştırılması yönünde girişimler, kadın hakları savunucularının tepkisini çekti. AKP iktidarı boyunca kadın hakları açısından bazı yasal kazanımlar elde edilse de (6284 sayılı kanun gibi), özellikle son yıllarda bu hakların aşındırıldığına dair güçlü eleştiriler bulunuyor.   KADIN KURUMLARI KAPATILDI   Yaşanan darbe girişiminin ardından 20 Temmuz 2016’da ülke genelinde Olağanüstü Hal (OHAL) ilan edildi. OHAL kapsamında yayımlanan Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) kadın kurumları kapatıldı, birçok kadın işlerinden ihraç edildi. Adıyaman Kadın Yaşam Derneği, Anka Kadın Araştırmaları Derneği, Bursa Panayır Kadın Dayanışma Derneği, Ceren Kadın Derneği, Gökkuşağı Kadın Derneği, KJA, Muş Kadın Çatısı Derneği, Selis Kadın Derneği, Van Kadın Derneği kapatıldı. Yine Türkiye’nin ilk ve tek kadın haber ajansı Jin Haber Ajansı (JINHA) ve ardından kurulan ŞÛJIN KHK ile kapatıldı. Aynı yıl Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü için hazırladığı videoda bir kız çocuğunun evlendirilme görüntüsü için “gelenektir” ifadesi kullanıldı.    2016’da Ensar Vakfı’nın Karaman Şubesi’nde 45’ten fazla çocuğun tecavüze maruz kaldığı ortaya çıktı. Olayla ilgili yayın yasağı getirilirken, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun, konuya dair yaptığı açıklamada “Bir kereden bir şey olmaz” söylemi kamuoyunun tepkisine neden oldu. Yine 2016’da Anayasa Mahkemesi, 15 yaşını tamamlamamış çocuklara yönelik her türlü cinsel davranışın cezalandırılmasını öngören maddeyi iptal etti. Yeni tasarıya göre, 12 yaşından büyük çocuklara cinsel istismarda bulunanlar cezasızlık için “rıza” kavramına başvurulabilecek. AKP, ayı yıl çocukların cinsel suç failleri ile evlendirilmesi ve cezasızlığın önünü açan önergeyi Meclis Genel Kurulu’na sundu. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, “Yaş engeli nedeniyle evlenemedikleri için mağdur olan aileler, dertlerini daha iyi anlatarak siyasi ve toplumsal desteği artırmalıdırlar” dedi.   MÜFTÜYE NİKAH KIYMA YETKİSİ    2017 yılında müftülere nikah kıyma yetkisi veren yasa onaylandı. Yasayla ilgili henüz genelge çıkmadan ilk müftü nikahı, kayyım atanan Bismil Belediyesi’nin kapatılan Nujin Kadın Evi yerine açılan evlendirme dairesinde kıyıldı. Müftü, “Ben de 8 çocuk babası olarak onlardan da inşallah en az beş çocuk istiyorum” dedi.    KAYYIM KADINI HEDEF ALDI   Aralarında Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ında bulunduğu 15 milletvekilli tutuklandı. Figen Yüksekdağ, Nursel Aydoğan, Besime Konca ve Tuğba Hezer’in milletvekillikleri düşürüldü. BDP’li (Barış ve Demokrasi Partisi) belediyelerden 94’üne kayyım atandı. Kayyımlar belediyelere bağlı 43 kadın merkezini kapattı. 2017'de başlayan ve yerellerdeki kadın kazanımları gasp eden kayyım uygulamaları bugün ise hala devam ediyor.    NAFAKA SİSTEMİ ÇALIŞTAYI    2018 yılında Adalet Bakanlığı ile Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı işbirliğiyle Ankara Hakimevi’nde “Nafaka Sistemi Çalıştayı” düzenlendi. Nafaka sisteminin değiştirilmesi, boşanan kadınların haklarında kısıtlamalar yapılması 2015 Boşanma Komisyonu Raporu’nda yer aldı.    İSTANBUL SÖZLEŞMESİ FESHEDİLDİ    Kadınlar için en büyük saldırı ise 20 Mart 2021 tarihinde Cumhurbaşkanı Erdoğan imzasıyla İstanbul Sözleşmesi'nin feshedilmesi oldu. Alınan karar sonrasında 1 Temmuz 2021'de resmi olarak sözleşmeden çıkılırken, sözleşmenin feshi kararının iptali istemiyle Danıştay’a açılan davalar ise Temmuz 2022’de reddedildi. Bununla sınırlı kalmayan erkek ittifakı, akabinde 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunu hedefine koydu. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Ağustos ayında katıldığı bir canlı yayınında boşanmalarda arabuluculuk, nafakaya engel gibi pek çok konuya toplu bir düzenleme hazırlığında olduklarını belirterek, Aile Hukuku üzerinde “geniş bir çalışmaları” olduğunu, Yargı Reformu Strateji Belgesi ve İnsan Hakları Eylem Planı hazırlığında olduklarını belirtti. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş da, “mağdur erkekleri” gözeterek, nafaka hakkını hedef aldı.   SIĞINMA EVLERİ    AKP Genel Merkez Kadın Kolları 7. Olağan Kongresi'nde konuşan Erdoğan, "6284 sayılı Kanun'la başka hiçbir sözleşmeye, belgeye veya dışarıdan müdahaleye ihtiyaç duyulmayacak bir kapsayıcılıkta kadınların korunmasını temin ettik” dedi. Şiddetle mücadelede taviz vermediklerini söyleyen Erdoğan, "ŞÖNİM ve sığınma evleriyle kadına yönelik şiddeti önlemek için devrim niteliğinde adımlar attık, ilerliyoruz" diye belirtti. Ancak Türkiye’de yalnızca 149 sığınma evi bulunurken, Belediye Kanunu’na göre açılması gereken sığınma evleri de açılmadı. 2025 için iki yeni sığınma evinin açılması hedeflenirken, Cumhurbaşkanlığı Yıllık Planında ise söz konusu yeni sığınma evleri yer almadı. Hatta bir sığınma evinin ihtisas kuruluşuna dönüştürüleceği belirtildi.    ‘AİLE YILI’ İLANI    2025’i “Aile Yılı” olarak ilan eden Erdoğan, "Kadınların iş gücüne katılımını yüzde 29,9’dan yüzde 37’ye çıkardık. Kadınların istihdam oranını yüzde 25,3 ten yüzde 33’e yaklaştırdık” dedi ve Aile Bakanlığı’nın "İş Pozitif" gibi programlarını ileri sürdü. 2024’te başlatılan "İş Pozitif uygulaması ile geçtiğimiz yıl 824 bin 124 kadın işe alındı. İşverenlere proje kapsamında 18-35 yaş arasında çalıştırdıkları her kadın işçi için aylık 25 bin lira kadar prim, vergi ve ücret desteği verildi. Bu proje kapsamında işe alınan kadınlar ise yalnızca 3 ay süreyle istihdam edildi. Bu durum kadınlar açısından sosyal güvenceden yoksun, sendikasız bir iş anlamına geliyor.   EN AZ 8 BİN KADIN KATLEDİLDİ   AKP'li yıllarda kadın kırımı 14 kat arttı. 2009 yılında dönemin Adalet Bakanı olan Sadullah Ergin'in bir soru önergesine verdiği yanıtta; 2002'de 66, 2003'te 83, 2004'te 128, 2005'te 317, 2006'da 663, 2007'de 1011, 2008'de 806 kadının katledildiği aktarıldı. 2013 yılında verilen bir başka soru önergesine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın verdiği cevapta ise, 2009'da 171, 2010'da 177, 2011'de 163, 2012'nin ilk 9 ayında ise 128 kadın cinayeti işlendiği bildirildi. 2021 yılı Ocak ayında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu sanal medya (X) hesabından yaptığı açıklamada, 2017'de 353, 2018'de 279, 2019'da 336 ve 2020'de ise 266 kadının erkek şiddeti sonucu yaşamını yitirdiğini belirtti. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (KCDP) verilerine göre ise; 2009'da 109, 2010'da 180, 2011'de 121, 2012'de 210, 2013'te 237, 2014'te 294, 2015'te 303, 2016'da 328, 2017'de 409, 2018'de 440, 2019'da 474, 2020 yılında 300, 2021'de 280, 2022'de 334, 2023'te 315, 2024'te 394 kadın erkekler tarafından katledildi.  2025’in Ocak ayında ise 33 kadın katledildi. Yine bu dönemde çok fazla şüpheli kadın ölümü de yaşanırken, KCDP'nin veri tutmaya başladığı, 2020'de 171, 2021'de 217, 2022'de 241, 2023'te 248, 2024'te 259, 2025 Ocak ayında 32 kadın şüpheli şekilde yaşamını yitirdi.    CİNSİYETÇİ SÖYLEM VE HAKARET    * AKP'nin kadın haklarını gasp eden icraatları kadar cinsiyetçi ve küfür içeren söylemlerine dair karne de bir hayli kabarık.    * Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, Münevver Karabulut cinayeti ile ilgili açıklamasında “Çocuğumuz öyle nereye giderse gitsin olmaz. Yalnız bırakılan ya davulcuya ya zurnacıya..” dedi. (Temmuz 2009)   * Dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, kapatılan DTP’li Mardin Milletvekili Emine Ayna’yı kastederek, “Çok garip bir yaratık. Allah akıl fikir versin” söyleminde bulundu. (22 Aralık 2009)   * Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan 2011’de bir Konya mitinginde, Hopa'daki olayları protesto etmek için tank üzerine çıkan ve polis müdahalesi sonucu kalçası kırılan Halkevleri Merkez Yürütme Kurulu üyesi Dilşat Aktaş hakkında “O kadın, kız mıdır kadın mıdır?" diye konuştu. (11 Haziran 2011)   * Melih Gökçek, Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı döneminde kürtajın yasaklanması ile ilgili tartışmalar sırasında “Anası olacak kişinin hatasından dolayı çocuk niye suçu çekiyor. Anası kendisini öldürsün" dedi. (Haziran 2012)   * AKP Tokat Milletvekili Zeyid Aslan, kadın gazetecileri "Ben sizin bacak aranızı çekip gazeteye bastırsam, bunların gerçeği bu diye ahlaksız olurum değil mi?" diye taciz etti. (Temmuz 2013)   * Dönemin Başbakanı olan Tayyip Erdoğan, Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın düzenlediği “Uluslararası Kadın ve Adalet Zirvesi”nde kadın-erkek eşitliği olmadığı görüşünü tekrar etti. Eşitliği “Mağdur olanın mağdur eden seviyesine çıkarılması” olarak tanımlayan Erdoğan, “Feministlere bunu anlatamazsın” dedi. (24 Kasım 2014)   * Dönemin hükümet sözcüsü Bülent Arınç, Meclis’te “Toplumsal barışı tehdit eden artan terör olaylarının nedenlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, Meclis Araştırması açılmasına ilişkin önergesi" için düzenlenen olağanüstü toplantıda HDP’li vekil Nursel Aydoğan’a “Bir kadın olarak sus” dedi. (29 Temmuz 2015)   * Dönemin Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu yılın ilk bebeğini ziyareti sırasında üç çocukları olduğunu söyleyen bebeğin babasına "O zaman sen söz dinleyenlerdensin" dedi. “Anneler, annelik kariyerinin dışında bir başka kariyeri merkeze almamaları gerekir. Merkeze iyi nesiller yetiştirmeye almalılar” diye belirtti. (02 Ocak 2015)   * Trabzon'un Of ilçesinde AKP'li Belediye Başkan Vekili Halil Alireisoğlu, afet ve acil durumlarla ilgili eğitim veren müftülük çalışanı Ayşe Yılmaz’ın konuşmasına, “Sen kimsin de bize vaaz veriyorsun? Bu kadın nereden çıktı? Bu ne iş. Erkekler kadınlardan vaiz mi alırmış? Bizim kadınlardan alacağımız eğitime ihtiyacımız yok” diye bağırdı ve mikrofonu kapattırdı. Tepkilerin ardından Aliresioğlu, “Bayanların konuşacağı yer vardır, erkeklerin konuşacağı yer vardır” diyerek kendini savundu. (3 Nisan 2016)   YASALARA AYKIRI AÇIKLAMA    * 2017 yılında Diyanet İşleri Başkanlığına atanan Ali Erbaş, Diyanet’in sitesinde erkeğin telefon, faks, mektup, mesaj ve internetle ile de eşinden boşanabileceği şeklinde Medeni Kanun ve yasalara aykırı açıklama yaptı. (2017)   * Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, evlilik için uygun yaşın 18-25 olduğunu söylerken, “Toplumun ortalama yaşına uygun olarak davranmakta fayda olduğunu” belirtti ve 25’ten sonra “Beğenmenin zorlaştığını” söyledi. (2018   AYRIMCI SÖYLEM VE UYGULAMALAR    * AKP Yerel Yönetimler Kadın Şurası'nın açılışında konuşan Tayyip Erdoğan, Kadın Adayları Destekleme ve Eğitme Derneği’nin (KA-DER) “Meclis'e girmek için erkek olmak şart mı?” sözüyle başlattığı “Bıyıklı Kadın” kampanyasına ilişkin "Kusura bakmayın, mal mı ki bu, kota veriyorsunuz. Böyle saçmalık olmaz. Bazı dernekler çıkmış diyor ki; kota koyun. Affedersiniz, erkeklerin ianesine mi teslim edeceğiz biz hanım kardeşlerimizi? Bu işte tabii ki ehliyet, liyakat arayacağız, onlarla beraber bu yola koyulacağız” dedi.(2007)   * Başbakan Erdoğan, Meclis açılış resepsiyonunda, KA-DER Genel Başkanı avukat Hülya Gülbahar'a, Amerika Birleşik Devletleri’nde “pozitif ayrımcılık” olmamasını örnek göstererek, Türkiye'de kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olduğu cevabını verdi. Tayyip Erdoğan, “Sen Ruanda mı olmak istiyorsun, buyur Ruanda ol. Bu kadar. Ama ben kotayı kadınlara saygısızlık, hakaret olarak görüyorum. Kota konusunda kusura bakmayın, benim ilkemdir. Benim Kadın Kollarım bu konuda KADER'den çok daha samimi, bunu da bilin” dedi. (2007)   * Genel seçim yaklaşırken açıklanan listelerde, AKP adaylarının yüzde 21’inin kadınlardan oluştuğu; 600 kişilik listede 126 kadın ve 474 erkek yer aldığı görüldü. AKP, sadece dört ilde birinci sıradan kadın aday gösterdi. Seçim beyannamesinin “Kadın” başlığı altında, 2015 seçim beyannamesinde yer alan ifadeler ve vaatler tekrarlandı. (2018)   * 2020 yılı itibariyle, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi çerçevesinde kurulan Cumhurbaşkanlığı Kabinesi’nde bulunan 19 üyenin sadece 1 tanesi kadın. (Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı) (2023)   CİNSİYETÇİ PROJE VE DÜZENLEMELER    Çalışma yaşamında kadına yönelik ayrımcılıkda geriye giden politikalar yürütüldü. Kadını aile içinde tanımlayan ve toplumsal cinsiyet rollerine hapseden öğretiler pekiştirildi. Çocuk, hasta ve yaşlı bakımının kadınların görevi olduğu bir kez daha resmi olarak tescillendi. İktidarın, “Büyükanne Projesi”, “İş’te Anne” gibi cinsiyetçi proje ve uygulamalarına ilişkin bazı düzenleme ve söylemler şöyle:   * Doğrudan ve sadece evde bakım hizmetlerini konu edinen ilk yasal düzenleme olan Evde Bakım Hizmetleri Sunumu Yönetmeliği yürürlüğe girdi. Hastalara evde bakım hizmeti, özel merkezler veya hastane, tıp merkezi, poliklinik gibi özel sağlık kuruluşları bünyesinde bulunan birimler tarafından verilecekti. Ancak kanunda yapılan değişiklikle engelli bakım hizmetleri hane içine devredildi. Çoğunluğu kadın bakıcılara güvencesiz, sosyal yardım kapsamında bakım aylığı verilmesi hükme bağlandı. Bakıma Muhtaç Özürlülerin Tespiti ve Bakım Hizmeti Esaslarının Belirlenmesine İlişkin Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. (2007)   * 6111 sayılı Kanun, Resmi Gazete’de yayınlandı. Yasayla yapılan birçok düzenlemenin yanı sıra yasanın 106’ıncı maddesiyle 657 sayılı Kanun’un “Mazeret izni” başlıklı 104’üncü maddesinde değişiklik yapılarak memura, eşinin doğum yapması halinde, isteği üzerine on gün babalık izni hakkı tanındı. (2010)   * “Enerji Hanım Projesi” kapsamında yılda 4 milyar TL enerji tasarrufu planlayan Enerji Bakanlığı, projenin tanıtımına Kayseri’de başladı. Enerji Bakanlığı’nın yanı sıra Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Enerji Verimliliği Derneği (ENVER) işbirliğiyle başlatılan kampanya, ev içi enerji tasarrufu önlemlerini kadınlara yükleyerek, cinsiyet ayrımcılığının tescillenmesinin bir örneğini oluşturdu. (2013)   * Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (ÇSGB) tarafından hazırlanan Ulusal İstihdam Stratejisi (2014-2023) (UİS) ve Eylem Planları (2014-2016), Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Açıklanan stratejiye göre, kişilerin istihdama eğreti de olsa eklemlenebilmesi için esnek ve güvencesiz çalışma biçimlerinin yaygınlaştırılması, kadınların bu tarz çalışmaya yani güvencesiz ucuz iş gücü olarak çalışmaya teşvik edilmesi, kadın girişimciliğinin desteklenmesi hedefleniyordu. (2014)   * 2828 sayılı Kanun’un ek 7’nci maddesinde değişiklik öngören 6518 sayılı Kanun, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Yapılan değişiklikle, evde bakımla ilgili ödemeler, hane yaklaşımı çerçevesinde engellilerin evde bakımının desteklenmesi amacıyla yapılacak bir “sosyal yardım” olarak tanımlandı. (2014)   * Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, kadınların iş yaşamı için büyük bir değişim yaratacağını söylediği “Ailenin ve Dinamik Nüfus Yapısının Korunması Programı”nı açıkladı. Program, kadınların esas görevini annelik olarak görüyor ve annelik kariyerinin çalışma hayatı yüzünden kesintiye uğramaması için düzenlemeler yapıyordu. (2014)   * Kadınları doğurmaya teşvik eden, geçici iş ilişkisi ve özel istihdam bürolarına ilişkin düzenlemeler içeren ve güvenceli esneklik ve kadın istihdamı söylemi eşliğinde gündeme gelen Ailenin ve Dinamik Nüfus Yapısının Korunması Yasa Tasarısı’nın bir kısmı 6663 sayılı Torba Kanun’a yedirilerek TBMM tarafından kabul edildi. Bu yasada kadınlara analık izni sonrası birinci çocuk için 2 ay, ikinci çocuk için 4 ay ve üçüncü çocuk için 6 ay yarı zamanlı çalışma seçeneği sunuldu. Böylece çok çocuk teşvik edildi. (2015)   * Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’ya, TÜİK Hane halkı İşgücü İstatistikleri’nde istihdam oranına dahil edilen, evde bakım aylığı alan ve tamamına yakını kadın olan kişilerin neden sigortalanmadığı soruldu. Aile Bakanı verdiği yazılı yanıtta 2015 Nisan ayı itibariyle 469 bin 305 kişinin ücret aldığını, bu ücretin sosyal yardım kapsamında olduğunu dolayısıyla bu kişilerin kaçak işçi olarak değerlendirilemeyeceğini belirtti. (2016)   * Evde bakım aylığı alanlar istihdam kapsamına dahil edildi. Ancak aldıkları aylıklar sosyal yardım kapsamında değerlendirildi. Sosyal güvenceleri yoktu. (2016)   * Kamu Sosyal Tesislerine İlişkin Tebliğ’de 2005 yılında yapılan düzenlemeyle kreş ve çocuk bakım hizmetiyle ilgili kamu bütçesinden harcama yapılması yasaklanmıştı. Kamu Hastaneleri Kurumu, 81 kamu hastane birliği genel sekreterliğine yazı göndererek, çocuk kreşlerine sosyal tesislerden gelen paranın masraflar için aktarılmayacağı belirtildi. 2004’te 497 olan kamuda kreş sayısı 2015’te 121’e, 2016’da ise 56’ya düştü. (2017)   Kadın hareketleri ise, var olan tabloya rağmen ne haklarından ne de hayatlarından vazgeçmeyerek, mücadelelerini büyük bir kararlılıkla sürdürüyor.    YARIN: 170 ortaklı kadın kooperatifi   MA / Hamdullah Yağız Kesen