Dr. Peköz: Sürecin ilerlemesi için devlet cesurca politik sorumluluk almalı 2025-03-11 09:29:56   ANKARA - Sürece dair devletin cesurca politik sorumluluk alması gerektiğini belirten Akademisyen Mustafa Peköz, “Bu sürecin doğru ve sağlıklı yürütülebilmesi ve sonuç alınabilmesi için devletin mutlak bir şekilde inisiyatif alması ve görevden kaçmaması gerekir” dedi.    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, "Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı"yla Kürt sorununun demokratik bir zeminde ve barışçıl yöntemlerle çözülmesi için 27 Şubat'ta çağrı yaptı. PKK ve devletin yükümlülüklerine işaret edilen çağrının ardından PKK yeniden yapılanma kararı alarak ateşkes ilan ettiğini duyurdu. Ancak devlet atılan adımlara karşı, henüz somutla bir yanıt vermiş değil. Sürecin ilerlemesinin karşılıklı adımlarla mümkün olabileceği toplumda yaygın bir görüş olarak yerini korurken, Mezopotamya Ajansı'nın (MA) sorularını yanıtlayan Dr. Mustafa Peköz de Abdullah Öcalan'ın çağrısı ve PKK'nin ateşkes adımından sonra önemli olanın devletin atacağı adımlar olduğunu söyledi.    Son görüşmede, Abdullah Öcalan'la görüşen heyet genişletildi, heyetin genişletilmesini neye bağlıyorsunuz?   Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan'dan oluşan iki kişilik heyet, bir anda 7 kişiye çıkartıldı. Neden buna ihtiyaç duyulduğu hiç şüphesiz ki önemlidir. PKK'nin Kandil'deki liderlerinden arka arkaya gelen açıklamalar dikkat çekiyordu. Duran Kalkan "…hiç kimse Önder Apo'nun adına konuşamaz, onun sözcüsü olamaz. Kimse Önder Apo'yu temsil edemez…" Gerek devlet gerekse DEM Parti ve Öcalan, bu soruna bir çözüm bulmak amacıyla heyettin kapsamının genişletilmesine karar verdikleri anlaşılıyor. Heyetin bileşenleri dikkate alındığında temsiliyet sorunun çözüldüğü ve PKK'nin de bunu kabul ettiği anlaşılıyor. PKK'nin ikinci itiraz da KCK Eşbaşkanı Besê Hozat'tan geldi. "Önder Apo'nun videolu görüntüsü olmadan hiçbir açıklamayı kabul etmeyeceğiz" dedi. Çok önceden devletin Öcalan'ın videolu açıklamasına onay vermeyeceğini bizzat Adalet Bakanı tarafından açıklanmıştı. Heyetin genişlemesinin bu soruna da dolaylı bir çözüm önerisi olarak değerlendirildi, ama aynı zamanda 27 Şubat 2025 günü İmralı'da videolu çekim yapıldığı açıklandı. Video çekiminin devlet arşivine konulması bir yana Kandil'e gönderildiği de iddia edildi.   Heyetin bileşenleri tam olarak neyi ifade etti?   Bu krizin aşılma formülü heyetten bileşenlerinin temsiliyetidir. DEM Parti eşbaşkanlarının yer almış olması, Kürt toplumunun iradesini temsil etme, Ahmet Türk'ün yer alması kayyum politikalarına karşı bir meşruiyeti, Öcalan'ın iki milletvekilinin bulunması sorunun hukuki boyutunu ve adada bulunan 3 PKK'linin fiilen heyette yer almış olması da Öcalan ile onlar arasındaki görüşebilirliği bakımından bir mesaj içeriyor. Böylelikle PKK'nin özellikle temsiliyet ve videolu açıklama ile ilgili talepleri bu şekilde karşılanmış oldu diyebiliriz.   Öcalan'ın mesajı nasıl okunmalıdır?   PKK'nin kendisini tekrara dönüşen ve yenilemeyen bir harekete dönüştüğünü belirterek PKK'nin silahlı mücadeleyi bırakması ve örgütü dönüştürme önerisini sunuyor.   Birincisi; Öcalan PKK'nin ortaya çıkışının tarihsel politik ve toplumsal koşullarını açıklıyor ve üzerinde yükseldiği ideolojik ve politik zemini değerlendiriyor. İkincisi; PKK'nin bu düzeyde bir güç olmasının gerekçelerini sıralarken devletten bugüne kadar izlediği anti demokratik, inkarcı ve asimilasyon politikalarına vurgu yapıyor. Üçüncüsü; PKK'nin bugüne kadar gerçekleşmiş olan Kürt isyanları içerisinde en gelişmiş ve en donanımlı şiddeti esas alan bir politik hareket olduğunu söylüyor. Dördüncüsü; PKK'nin devletin tasfiye politikalarına karşı verdiği mücadelede muazzam bir güç oluşturmasına rağmen kendisine değiştirip dönüştüremediğini belirtiyor. Beşincisi; 200 yıllık kapitalist modernitenin ulus devlet modelinin esasen başarısız olduğunu, PKK'nin de buna karşı tam anlamıyla alternatif model ortaya koyamadığını dolaylı olarak belirtiyor. Altıncısı; Öcalan'ın kapitalist moderniteye karşı geliştirdiği demokratik ulus, demokratik devlet hatta federatif ve özerklik gibi modellerini yeniden ele alan ve "Demokratik Toplum" olarak tanımladığı yeni bir paradigmayı geliştirmeye başladığını yani daha genel olarak toplumun demokratikleştirilmesi modelini ön plana çıkartılması gerektiğine dair bir kısım ipuçlarından bahsedebiliriz. Yedincisi; tüm bu değerlendirmelere paralel olarak PKK'nin kendisini tekrara dönüşen ve yenilemeyen bir harekete dönüştüğünü belirterek PKK'nin silahlı mücadeleyi bırakması ve örgütü dönüştürme önerisini sunuyor.   PKK'nin kendini yeniden yapılanması üzerine çok sayıda yorum ve değerlendirme yapıldı. Öcalan, bununla ne demek istiyor?   Burada belki en çok tartışılacak nokta "PKK'nın silahlı mücadeleyi bırakıp örgütü tasfiye etmesi" talebidir. Bunun kavramsal olarak doğru okunması hiç şüphesiz ki önemlidir. Öcalan'ın hem yeğeni ve DEM Parti Urfa Milletvekili Ömer Öcalan'la yaptığı görüşmede hem de Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan'dan yaptığı 2 görüşmede de çok somut bir çerçevede sunmuştu. Kürt sorunu demokratik siyaset içerisinde çözümüne dikkat çeken Öcalan, çözüm adresi olarak da parlamentoyu göstermişti. Aynı şekilde politik ve hukuki zemin oluşturulduğunda sorunu çözümünde kudret sahibi olduğunu belirtmişti. PKK'nin silahlı mücadeleye başlamasının nedenleri ortadan kaldırıldığında sorunun temelden çözüleceğini belirtmişti. Son açıklamada esasen bu görüşünü koruduğunu ve bundan ısrar ettiğini söyleyebiliriz. PKK'nin silah bırakmasının temel koşul olarak hukuki ve politik çözümlerin gündeme gerilmesine ilişkin temel yaklaşımını koruyor. Bu bakımdan PKK'nin tasfiyesi kavramı çok yönlü analiz edilebilir. Öcalan'ın PKK'nin tasfiye edilmesi örgütsel varlığın bütünüyle sonlandırılması, örgütsüzlüğü dayattığı ve buna paralel olarak yeniden bir yapılandırmaya da karşı çıktığı düşünmüyorum. Sonuçta PKK'nin kurumsal devasa bir güç olduğu dikkate alındığında bunların rastgele tasfiye edilmesi, adeta herkes kendi başının çaresine baksın gibi kaba bir yaklaşım içermediği çok açıktır. 2002 yılında PKK feshedilerek yerine KADEK kurulmuştu. Bu nedenle Öcalan'ın PKK'nın tasfiyesini vurgularken PKK'nın binlerce kadrosunun başıboş bırakılması veya onlarca kurumsal yapısının ortadan kaldırılması anlamında kullanmadığını, PKK'nin bugüne kadar verdiği mücadelenin bir tıkanma noktasına geldiğini, artık kendisini üretemediğini, tekrara dönüştüğünü bir biçimde bürokratikleştiğini bu nedenle kendisini tasfiye ederek yeni bir yol belirlemesi gerektiğini belirtiyor. Yani bir paradigmaya uygun olarak yeniden bir yapılandırma olarak tanımlanacağı yeni bir sürecin örgütlenmesinden bahsediyor.   En çok tartışılan hususlardan biri de Öcalan'ın neden PKK'ye yönelik yazılı; devlete yönelik ise sözlü bir açıklama yaptığıdır. Neden böyle bir tercih yapıldı?    "Şüphesiz pratikte silahların bırakılması ve PKK'nin kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir" cümlesi açıklamanın esasını oluşturuyor.   Özellikle iktidar, Öcalan ve PKK ile hiçbir pazarlık yapılmadığına dair Türkiye toplumuna çok net mesajlar veriyor. Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere iktidar yöneticileri "PKK'yi ya silah bırakır ve kendini tasfiye eder ya da silahları ile birlikte gömülürler" biçimindeki tehditlerle PKK ile hiçbir uzlaşmanın ve görüşmenin yapılmadığın dair toplumda önemli bir algı oluşturdukları söylenebilir. Bu nedenle devletin ya da iktidarın, Öcalan'ın hem PKK'ye yönelik yapacak açıklamaların hem de devlete vereceği mesajların aynı karede olmasını hiçbir şekilde kabul etmediği anlaşılıyor. Bu nedenle devletin sadece PKK'ye yönelik yazılı açıklama yapılması ısrarının ve talebinin sürecin tıkanmasının bir gerekçesi haline getirilmemesi için Öcalan tarafından kabul edildiği anlaşılıyor. Öcalan bu nedenle sadece PKK'ya yönelik bir yazılı açıklama yaptı. Sözlü açıklamanın tercih edilmesi birçok yönden değerlendirmek mümkün ancak ciddi bir önemi yok. Sonuçta söylemekte ısrar ettiği ve Sırrı Süreyya Önder tarafından okunan, "Şüphesiz pratikte silahların bırakılması ve PKK'nin kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir" cümlesi açıklamanın esasını oluşturuyor. Öcalan, bu açıklamayla başta devlet olmak üzere Türkiye toplumuna açık bir mesaj veriyor: Yani PKK'nin silahlı mücadelenin bırakması ve kendisini feshedebilmesi için hukuki ve politik koşulların oluşturulması gerekir. Devlet bu konuda somut adımlar atmazsa PKK'nin silahları bırakması ve kendisini feshetmesi son derece zor görünüyor. Öcalan'ın kendi örgütlerine yaptığı çağrının hayat bulabilmesi için devletin yerine getirmesi gereken önemli sorunlardan bahsediyor. Bunun başka bir anlamı: PKK'ye yönelik yaptığı çağrı açıkça şartta bağlanmış durumda. Ayrıca Öcalan'ın sadece PKK'ye yönelik yapacağı ve içinde silahların bırakılması ve örgütün kendine tasfiye etmesi biçimindeki bir değerlendirmenin ciddi yanlış pozisyonlar doğuracağının farkında olduğu için devlete yönelik açıklamayı da sözlü olarak heyete iletmeyi tercih etti. Böylelikle devletin istemine bağlı olarak PKK'ya yönelik yazılı açıklama, ama aynı şekilde devlete yönelik de sözü bir açıklama yaparak hem bir dengeye oluşturdu hem de yazılı açıklamanın ön koşulunun sözlü açıklamaya bağlı olduğunu teyit etmiş oldu.   Öcalan'ın PKK'nin silahlı mücadeleyi bırakması için kongreyi toplama talebini nasıl değerlendiriyorsunuz?   PKK liderlerinden Murat Karayılan'ın "Silahlı mücadele kararının durdurulması veya bırakılması için kongreyi toplamanın bir zorunluluk olduğunu" belirtmişti. Karayılan bunu belirtirken "Ne Öcalan'ın ne de Kandil'deki PKK yöneticilerinin tek başına böyle bir karar almayacağını ve dayatamayacakları" mesajını verdi. Öcalan bu mesajı doğru okuyarak PKK'nın silah bırakma ve kendine feshetme kararı için kongre toplaması talebini önerdi. Öcalan böylelikle iktidara yakın olan medyadan "Bu örgütü ben kurdum. Ben tasfiye ederim" biçimde bir açıklama yapacağı iddiasının gerçekçi olmadığı görüldü. Ya da PKK'nin Kandil'deki yöneticilerinin bir araya gelerek PKK'yi tasfiye etmesi ve silahlı mücadeleyi bırakma biçiminde bir karar alınması talebinde de bulunmadı. Öcalan, hem iki yöntemin de anti-demokratik olduğunu biliyor hem de PKK'nin dağılmasına yol açacağını farkındadır. Bu nedenle PKK'nin bütün kurumlarıyla ve kadrolarıyla bu sorunu tartışarak karara bağlanması irade birliğinin oluşması bakımından önem arz ediyor. Öcalan'ın kongreyi apar topar toplamanın mümkün olmadığını ve bunun için en az 4-5 aylık makul bir süreye ihtiyaç olduğunu biliyor. Ayrıca PKK'nin kongreyi bugünkü çatışmalı ortamda toplamasının son derece zor olması nedeniyle Öcalan'ın devletten operasyonları durdurma talebi gündeme gelirse şaşırmamamız lazım.   PKK'nin Öcalan'ın kararının arkasında olduklarını ve karara bağlı kalacaklarını açıklaması nasıl bir etki yarattı?   PKK'nin güçlü bir iradeyle Öcalan'ın çağrısına olumlu cevap vermesi, devletin beklediği Kürtlerin kendi iç krizi gerçekleşmedi hem de uluslararası alanda oldukça olumlu karşılandı.    PKK yönetiminin zaman kaybetmeden Öcalan'ın çağrısına olumlu cevap vermesi ve tek taraflı ateşkes kararı almış olması kuşkusuz oldukça olumlu bir etki yarattı. Genel beklenti Kandil'in özellikle PKK'nin tasfiyesine karşı çıkacakları ve böylelikle Öcalan'ın çağrısına olumsuz cevap vererek özellikle PKK içerisinde yeni bir krizin ortaya çıkmasını bekleyenler az değildi. PKK'nin parçalanması Kürtler için olumsuz bir süreç olacaktı. Ayrıca PKK'ye yönelik çok daha kapsamlı saldırıların yeni bir gerekçesi oluşturulacaktı. Öcalan'ın "Kürt sorunu politik ve hukuki koşullar oluşturulursa çözüme kudretine sahibim" biçimindeki açıklamasını boşa çıkarması beklendi. Ancak PKK'nin güçlü bir iradeyle Öcalan'ın çağrısına olumlu cevap vermesi, devletin beklediği Kürtlerin kendi iç krizi gerçekleşmedi hem de uluslararası alanda oldukça olumlu karşılandı.    Bölgedeki devlet dışı silahlı aktörlerin tasfiye edilmesi veya resmi güvenlik kurumlarına entegre edilmesi süreci de uzun zamandır var. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın buna karşı müdahalede bulunduğu yönünde yorumlar da var. Küresel güçlerin devlet dışı örgütlerin tasfiyesi etme planı, Öcalan'ın kararını etkilemiş midir?   Öcalan tecrit koşullarına rağmen bölgesel gelişmeleri çok iyi okuduğu görülüyor. Sadece okumak değil, ama aynı zamanda yeni hamleler yapıyor. PKK'nin silah bırakması talebini gündeme getirmesi de yeni Ortadoğu sürecindeki gelişmelerle doğrudan ilişkilidir. Kasım Süleymani'nin öldürülmesi ile başlayan ve esasen Hamas'ın 6-7 Ekim 2023'te İsrail'e yönelik başlattığı saldırı ile gelişen yeni sürecin kodlarından bir tanesinin bölgede devlet dışı, ancak bulundukları bölgelerde ciddi politik ve askeri etkileri olan örgütlerin tasfiyesine yönelik başlayan süreçtir. Bugün gelen aşamada Hamas, İslami Cihad Örgütü ve Hizbullah'ın askeri olarak fiilen tahsil edilmiş olmaları, politik etki alanlarının önem ölçüde sınırlandırılması bu sürecin önemli bir halkasını oluşturuyor. Esad rejiminin yerine radikal İslamcı bir örgüt olarak bilinen HTŞ'nin Şam'da konumlandırılarak esasen bütünlüklü olarak kontrol altına alma stratejisi de uygulanmaya konuldu. Aynı şekilde doğrudan İran tarafından kurulan Haşdi Şabi'nin Irak Genelkurmay Başkanlığına bağlanması ve yine İran'ın yönlendirmesiyle kurulan Irak Hizbullah'ın da Irak ordusuna dahil edilmesi için yapılan görüşmeler, bölgedeki devlet dışı örgütlerin kontrol altına alınmasına yönelik planlamanın önemli bir parçasıdır.   PKK için böyle bir sürecin başlaması mı söz konusu?   Hiç şüphesiz ki PKK ile söz konusu örgütler arasında çok önemli farklar bulunmaktadır. PKK bir gerilla hareketidir. Hamas ve Hizbullah gibi şehirlerde fiilen düzenli ordu birlikleri bulunmamaktadır. Aynı şekilde KCK sistemi, İran, Irak, Suriye ve Türkiye'de önemli bir güçtür. Yani bölgesel bir güç haline gelmiş bir yapı söz konusudur. Bütün bu faktörlere rağmen küresel güçlerinin Ortadoğu'yu yeniden dizayn ederken devlet dışı örgütlerin tasfiyesini sağlamada önemli bir rol oynadıkları ve oynayacakları görülüyor. Bu durum özellikle Kandil'de merkezileşmiş PKK için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Öcalan'ın PKK'nin silahlı mücadeleyi bırakması talebini çok açık bir şekilde dillendirmesinin nedenlerden bir tanesinin de bu olduğu söylenebilir. Yani PKK'nin yönetici kadrolarının adeta korunması olarak tanımlanabilir.   Öcalan'ın açıklamasının muhatabı sadece PKK midir?   Yapılan açıklamaya dikkat edildiğinde silahlı mücadelenin bırakılması ve örgütün feshedilmesi talebi sadece PKK'ye yönelik olduğu çok net bir şekilde ifade edilmiş. Yani muhatap doğrudan Türkiye ile çatışma halinde olan PKK'dir. Özellikle kamuoyunu çok ciddi bir şekilde meşgul eden PYD'nin ve Demokratik Suriye Güçlerinin tasfiyesine yönelik hiçbir yorum ve değerlendirme söz konusu değildir. Bu nedenle Kuzeydoğu Suriye'deki mevcut durumun korunması Öcalan için de son derece önemlidir. Öcalan, Ortadoğu'daki politik gelişmeleri çok iyi okuduğu ve analiz ettiği, ortaya çıkan politik durumun ne gibi siyasal sonuçlar doğuracağını biliyor ve farkındadır. Bu nedenle Suriye'de ortaya çıkan politik pozisyonun korunmasının önemli nedenlerden bir tanesinin Türkiye'nin ileri sürdüğü PKK gerekçesinin ortadan kaldırılması gerektiğini görüyor. PKK'nın Türkiye'ye karşı silahlı mücadeleyi bıraktığını açıklamasıyla Türkiye'nin Kuzeydoğu Suriye'de bir tehditten bahsetmesinin nesnel koşullarının ortadan kalkacağını ve böyle bir iddia ile uluslararası kamuoyunu meşgul edemeyeceğini düşünüyor. Öcalan PKK'ya yönelik yaptığı çağrıların arka plan nedenlerinden bir tanesinin Kuzeydoğu Suriye'deki Özerk yapının korunması ve geliştirilmesi olduğunu söylemek yanlış olmaz.   İktidarı temsil edenlerin Abdullah Öcalan'ın çağrısının Kuzey Doğu Suriye'yi de kapsadığı iddialarını nasıl değerlendirmek gerekir?    2015 sürecinin başarısız olmasının çok önemli nedenlerinden birinin de Kuzeydoğu Suriye'deki askeri gücün varlığı konusuydu. Öcalan ile devlet arasındaki bu uzlaşmaz çelişki devam ediyor.   Ankara'nın dayandığı tezin temel argümanı "PYD eşittir PKK" olasıdır. Ancak gerçek durumun bu olmadığı biliniyor. PKK, Türkiye'de mücadele eden bir örgüt. PYD ise Suriye'de mücadele eden ve 10 yılı aşkındır Kuzeydoğu Suriye'de özerk statülü bir bölgeyi yönetiyor. Kurumsallaşmış bir yapısı var. Farklı ülkelerde, farklı politik koşullar içerisinde bulunmaktadırlar. Eğer PKK eşittir PYD olsaydı; birincisi PYD diye bir örgüte gerek kalmazdı. İkincisi PKK sadece Türkiye'ye karşı ateşkes ilan etmezdi, aynı zamanda Şam'ın askeri güçlerine karşı da ateşkes ilan ederdi. Ya da PKK, Şam'daki yeni İslamcı yönetimine karşı ateşkes ilan etse, pratikte nasıl bir etkisi olacak? Olmayacak. Çünkü başka bir ülkenin askeri ve politik güçleriyle hiç bir ilişkileri ve bağı bulunmamaktadır. 2015'de Dolmabahçe sürecinin başarısızlığının arka planında en önemli sorun, Rojava idi Sayın cumhurbaşkanı Rojava'da askeri kurumsallaşmaya tamamen karşı olduğunu ve bunun devletin kırmızıçizgisi olduğunu belirtmiş. Aynı şekilde Öcalan da Rojava'nın kırmızıçizgisi olduğunu açıklamıştı. 2015 sürecinin başarısız olmasının çok önemli nedenlerinden birinin de Kuzeydoğu Suriye'deki askeri gücün varlığı konusuydu. Öcalan ile devlet arasındaki bu uzlaşmaz çelişki devam ediyor.   Kuzey Doğu Suriye'de silah bırakılması meselesi yeniden gündeme gelebilir mi?   Suriye ayrı bir ülke ve orada 12 yıldır özerk statüsü olan bir bölge var. PKK'yi ilgilendiren bir durum yok. PKK eşittir PYD teziyle böyle bir açıklama yapılmaz. Ayrıca bölgede küresel güçler var. Suriye'deki denklem Ankara'nın, Kandil'in ve İmralı'nın dışında çok belirleyici olan faktörler var. HTŞ ile SDG ya da Kobanê ile Colanî arasında yapılan görüşmelerde esas sorunlara ilişkin prensip anlaşmasına varıldığı belirtilmektedir. Bu nedenle silahların bırakılması çağrısı doğrudan Kandil'i bağlamaktadır, PYD'yi değil.   Öcalan'ın çağrısından sonra Bahçeli olumlu mesajlar verdi. Ancak yaptığı yeni açıklamalarla tavrını değiştirmeye başladığı görülüyor. Bahçeli tutum mu değiştiriyor?   Kürt sorunun çözümüne ilişkin devlet içerisinde iktidarda iki eğilimin olduğu sıklıkla belirtiliyor. Bahçeli'nin devletin stratejik çıkarlarını ön plana çıkarttığı, Cumhurbaşkanı'nın ise tersine iktidarı sürdürebilmenin bir aracı haline getirdiği belirtiliyor. Dışarıda gözlemlendiğinde devlet içinde süreç bütünüyle Bahçeli'nin sırtına yüklenmiş durumda. Cumhurbaşkanı sanki erki yöneten değil de dışarıdan dolaylı destek veren bir konumda duruyor. Bu da kamuoyunda süreç başarısız olursa Bahçeli sorumlu tutulacaktır. Bahçeli ciddi bir rahatsızlığı olmasına rağmen 27 Şubat 2025'te heyet, Öcalan'ın yazılı ve sözlü mesajını okuduktan sonra hem heyete, hem Öcalan'a hem de Kandil'e teşekkür etti. İktidar ise tersine olumsuz açıklamalar yaptı ve bunlar halen devam ediyor. Doğal olarak, devlet içerisinde iki farklı eğilimin çatıştığı sorusu akla geliyor. Kimin etkili olacağı, sürecin gelişme eğilimi bize bir fikir verir.   Sürecin başarısız olma durumu var mı?   Süreç için daha ilk adım Öcalan tarafından atıldı ve PKK hem onayladı hem de ateşkes kararıyla ilk adım atmaya başladı. Önemli olan bundan sonra özellikle devletin atacağı adımlardır. Örneğin PKK'nin kongre toplayabilmesi için 3-4 aylık bir süreye gerekli olduğu belirtiliyor. Devlet'in bu süreçte resmi düzeyde olmasa da fiili bir ateşkes yapabilir mi? Kongreye yüzlerce insan katılacağına göre bunun güvenliği sağlanacak mı veya güvenlik garantisi nasıl alınacak? Öncelikli olarak bunun gibi teknik sorunların aşılması nasıl sağlanacak. İkinci husus, Öcalan'ın devlete yönelik belirttiği "Şüphesiz pratikte silahların bırakılması ve PKK'nin kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir" konusunda somut adımlar atılacak mı? Devleti iyi niyet belirtisi olarak ne gibi somut adımlar atacak. Demokratikleşme için anayasal ve hukuki düzenlemeleri hangi boyutta yerine getirecek? Hiç bir adım atmadan sürekli Kürt tarafından beklenilmesi sürecin tıkanmasına yola açacağını tahmin etmek zor değil. Üçüncüsü; iktidar kanadının bu sürecin sağlıklı yürüyebilmesi için ciddiye alınabilir adım atmak yerine sürekli itirazlar yaparak bir biçimiyle süreci sabote ettiği söylenebilir. Örneğin SDG'nin de silah bırakması gerektiği biçimindeki dayatma, tıkanmanın belki de en önemli nedenlerden biri olacaktır. Bahçeli'nin de uzun bir sessizlikten sonra bu sorunu gündeme getirmesi, devlet tarafının ciddi bir kararlılık göstermediğine dair şüphe ve kaygılar oluşmaya başladı.   PKK'nin silahlı mücadeleyi bırakması sonrasında uluslararası ve bölgesel alanda getirisi götürüsü ne olur?   Önümüzdeki süreçte çok daha somut olarak göreceğiz. Uluslararası ve bölgesel bir sorun haline gelen Kürt sorunun çözümü, çok daha fazla tartışılacak ve bu nedenle de çözüm çok daha fazla uluslararasılaşacaktır.   PKK'nin örgütsel tasfiyesinin önüne geçilmesi ve yeni bir formatla varlığını devam ettirmesi silahlı mücadeleyi bıraktığını açıklaması uluslararası ilişkilerde önemli bir etki yarattı. Öcalan'ın PKK'nın silahlı mücadeleyi bırakması talebenin uluslararası ilişkilerde ciddi bir yansıma yarattığı daha ilk günde görülmeye başlandı. ABD, Çin, Almanya, Fransa, İngiltere, AB hatta Suudi Arabistan ve İran, bu süreci desteklediklerini açıkladılar. PKK, kongre toplayarak özellikle Türkiye'ye karşı silahlı mücadeleyi bıraktığını açıklamasının uluslararası yansıması: PKK'nin terör listesinden çıkartılması ve politik ilişki kurulabilecek bir örgüt olarak görülmeye başlanmasına nesnel zemin hazırlamaya başladı. PKK'nin silahlı mücadeleyi bırakmasına karşılık uluslararası alanda Kürtlerin politik ve toplumsal taleplerini karşılanması yönündeki talepler artacak ve Türkiye üzerinde politik baskılar hissedilmeye başlanacaktır. Örneğin ABD Dışişleri Bakanlığınca yapılan açıklamada, "PKK'nin silah bırakması, NATO'lu dostlarımızın Kuzeydoğu Suriye'deki kaygılarını bir nebze hafifletmiştir." denildi. Bu değerlendirme esasen Ankara'nın PKK'nin Kuzeydoğu Suriye üzerinden saldırıların olduğu tezinin veya iddiasının artık geçerli olmayacağı anlamına geliyor. Öcalan, PKK'nin silahı mücadeleyi bırakıp başka bir formatta politik alanda kendisine yeni alan açmasının esasen Türkiye üzerinde uluslararası baskının çok daha fazla artacağı anlamına geliyor. Bunu önümüzdeki süreçte çok daha somut olarak göreceğiz. Uluslararası ve bölgesel bir sorun haline gelen Kürt sorunun çözümü, çok daha fazla tartışılacak ve bu nedenle de çözüm çok daha fazla uluslararasılaşacaktır.   Devlet sorumluluklarını yerine getirmesi için neler yapmalıdır?   Devlet, cesurca politik bir sorumluluk almalıdır. Öcalan'ın yaptığı açıklama tek başına yeterli değildir. Bu sürecin doğru ve sağlıklı yürütülebilmesi ve sonuç alınabilmesi için devletin mutlak bir şekilde inisiyatif alması ve görevden kaçmaması gerekir. Devletin "Bu durum bizi ilgilendirmez. Öcalan'la PKK arasında bir meseledir" deme şansı yoktur. Birincisi; PKK'nin bu süreci sağlıklı yürütebilmesi için nesnel bir zeminin hazırlanması gerekir. Örneğin kongresini toplayabilmesi için özellikle Irak Kürdistan Bölge Yönetimi sınırları içerisindeki operasyonların durdurulması önemlidir. Devletin böyle bir karar alması bir geri adım değil, sorunun çözümüne yönelik bir ileri adım olarak tanımlamak gerekir. İkincisi, Devletin Öcalan'a aktif destek vermesi ve elini güçlendirmesi gerekir. Yani Öcalan bu açıklamayı yaptı diye mesele hiçbir şekilde çözülmüyor, çözülmez de. Devletin veya iktidarın güven verici bazı adımları atması gerekir. İyi niyet belirtisi olarak uzun süredir cezaevinde olan tutsakların serbest bırakılması, Kobanê davasının olumlu sonuçlandırılması, Türkiye'nin demokratikleşmesine yönelik anayasal değişiklikler konusunda bir niyet beyanının yayınlanması son derece önemlidir. Yani Öcalan'ın yaptığı çağrının tek başına bir karşılığı olmayacağı, Kürt sorunu çözümüne ilişkin devletin daha kararlı bir adım atması gerektiği açıktır. Böyle bir adım devletin zayıflığı değil, tersine daha güçlü olduğunu ortaya koyar. Ortadoğu'daki gelişmeler devlet tarafından doğru okunmaz ve Kürt sorunu kendi içinde çözme konusunda bir adım atmazsa, Öcalan'ın veya PKK'nin yaptığı ve yapacağı açıklamaların da tek başına etkili olmayacağının görülmesi gerekir. Devletin bölgede bütün Kürt güçleriyle kuracağı politik ilişki, Ankara'nın bölgesel gücünü arttıracağını söyleyebiliriz. Yani devlet sorunu çözümünde kararlı ve somut adımlar atmazsa Öcalan'ın yapacağı açıklama tek başına bir sonuç vermez, bunun net olarak görülmesi gerekir.   PKK'nin bölgesel denklem içerisinde oynadığı rol sadece Ankara'yı ilgilendirmiyor başta Tarhan ve Tel Aviv gibi başkentleri de doğrudan ilgilendiriyor. Bu nedenle devlet doğrudan Kandil ile iletişime geçerek soruların çözümünde kendi bakış açısını önerilerini ve görüşlerini oraya sunmalıdır. Devletin bu yönde atacağı adım, Ankara'nın bölgede politik inisiyatif ve gücünü arttırır, tersine dar düşünürse Öcalan'ın çağrısı ile yetinirse, "PKK'yı tasfiye ederim ve bunu iç politikada kullanırım" diye soruna yaklaşırsa ciddi bir fırsatı kaçırır ve kaybeder. Devlet cesur ve kararlı davranmalı, anlık çıkarlarla hareket etmemeli ve çözüm için Kandil ile doğrudan iletişime geçmelidir. Devlet Öcalan'ın elini güçlendirmelidir.   MA / Selman Güzelyüz