Abdullah Öcalan: Newroz kendini yeniden yaratmanın tarihidir 2025-03-12 09:07:22 HABER MERKEZİ - Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, "kendini yeniden yaratmanın tarihi" olarak nitelendirdiği Newroz'a dair değerlendirmesinde "Yaşam olacaksa, özgür olmalı’ dedik ve büyük umut savaşımına giriştik" diye kaydetti.  Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın bir grup arkadaşıyla birlikte 1973 yılının Mart ayında Ankara’nın Çubuk Barajı eteklerinde yaktığı Newroz ateşi, Kürt gerçekliğini yeniden tarih sahnesine çıkaran tarihi bir gelişme oldu. Tarihin gidişatını değiştiren bu gelişme, Kürt gerçekliğinin varlık-yokluk tartışmasından sıyrılarak kurtuluş ve özgürlük kavramlarıyla buluşmasını sağladı. O günden sonra Kürtlere ilişkin tartışmalar “Sömürge Kürdistan” kavramı üzerinden gelişmeye başladı. Çubuk Barajı eteklerinde başlayan ve Abdullah Öcalan’ın "çok heyecanlı, mecnun misali" tanımladığı bu yolculuk, 27 Kasım 1978’de Amed’in Licê ilçesine bağlı Fis köyünde Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) kuruluşuyla sonuçlandı.    Kürtlerin yeniden tarih sahnesine çıktığı yolculuğun başladığı Newroz günü, 21 Mart 1982’de PKK’nin öncü kadrolarından Mazlum Doğan’ın Amed Zindanı’nda 3 kibrit çöpünü yakmasıyla Newroz Kürtlerin diriliş ve direniş günü olarak simgeleşti. Kürtler, o günden bugüne her yıl Newroz ateşi etrafında özgür yaşam talebini haykırıyor. Kürtler, 2025 Newrozu’nu ise, bu ateşin ilk kıvılcımını yakan ve bir manifesto olarak tanımlanan Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat tarihli “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” ile karşılıyor. Abdullah Öcalan’ın 1973’te sömürgeciliğe karşı yaktığı Newroz ateşi, bugün özgürlüğün simgesine dönüştü.   'ÖZGÜR YAŞAM ISRARI' NİTELENDİRMESİ   Abdullah Öcalan, 21 Mart 1998’de Newroz’a ilişkin kapsamlı değerlendirmelerde bulundu ve 21 Mart'ı “Özgür yaşam ısrarı” olarak tanımladı. Her Newroz’un kurtuluşa en yakın an olduğunu vurgulayan Abdullah Öcalan, Mazlum Doğan'ın, Zekiyelerin, Rahşan, Ronahî, Berivanların büyük şehadetlerinin, hemen her yıl kutsal halk serhildanı ve isyanların son ifadesinin 1990'lı yıllardaki Nisêbîn, Cizîr, Şirnex, Licê ve Wan’da görüldüğünü belirtti. Bu tarihin üzerinde önemle durulması gerektiğinin altını çizen Abdullah Öcalan, bu dönemin kendini yeniden yaratmanın yılları olduğunu vurgulayarak, "Bir özlü düşünceden, bir özgürlük nefes alışverişine kadar kaybedilen her şeyi bulma yıllarıdır" diye belirti.   ‘YAŞAM OLACAKSA ÖZGÜR OLMALI’   1973 Çubuk Barajı eteklerinde yakılan ateşi hatırlatarak, Newroz’un Kürtler açısından bir diriliş olduğunu ifade eden Abdullah Öcalan, şunları anlattı: “Kendim o günü şuan gibi hatırlıyorum. Düşmanların payitahtında, silik, iddiasız ve yutulma ile karşı karşıya olan bir gençlik döneminde, ben de sömürgeciliğin bütün çekici imkanlarıyla karşı karşıya iken, kendimize ait olan hiçbir şeyde ilgiye değmeyecek kadar geriyken, bitmişken, böylesi bir günde tercih yaptım. İmhacı sömürgeciliğin oldukça imkan dahiline giren yaşamına hayır dedim. Ne kadar hukuksuz, olanaksız ve belki de imkansız gibi gözüken bir özgürlük umuduna, herkesin mensupları da dahil hiç inanmadıkları belki her şeye bir anlam vererek, bir adım attık. Dünyada ve tarihte eşi yoktur. Biz bu kararı verdik. İki sözcükle olacaksa; ‘Ana topraklı ve kimlikli bir yaşam olmalı, yaşam olacaksa, özgür olmalı’ dedik. Ve gerçekten büyük umut savaşımına giriştik.”   GÜN IŞIĞINA ÇIKAN ÇİÇEK: NEWROZ   Abdullah Öcalan, Kürt ve Kürdistan adının dahi yasaklı olduğu bir dönemde Newroz ateşiyle insanlık ve kimliğin yeniden dirildiğini dile getirdi. Newroz’un gün ışığına çıkan çiçek olduğunu söyleyen Abdullah Öcalan, “Newroz yaşama duruştur. Doğanın rengarenk açılışıdır. Bütün yaşam damarlarına kan yürümesidir. Diriliş için doğasında bir şey varsa, onun yeşillenmeye, çiçeklenmeye açma girişimidir. Ama birde bu Newroz günlerinde sert esen kasırgalar vardır. Bazen çiçekleri bile kasıp kavuran, meyveye kesilmek iddiasında olan meyve tohumlarını da yakan, onlar da içimizde yok mu? Var. Diriliş tohumlarını az mı kasıp kavurmaya zemin oluyoruz. Az mı kasıp, kavuruyoruz. Tarihi de güncelliğini de kasıp kavurmaları da ne kadar gerçekçi. Gerçeği olduğu gibi kabul etmek daha doğrudur. Hiçbir kanun özgür yaşam kanununun üstünde bir güce sahip olamaz. En büyük güç, kanun, özgür yaşam kanunudur” değerlendirmesinde bulundu.   KİTABI YAZILMAYAN TARİH    Newroz’un Kürtler açısından tarihi önemde olduğunu vurgulayan Abdullah Öcalan, “Bundan sonra bütün günler Newroz'dur. Geçen bütün günler, gerçekten Newrozlu günlerdi. Sözümüz buydu, çiğnetmedik. Fakat, zalimlerin dayattığı acılar, işkenceleri vardı. Kasıp kavurmaları vardı. Yaktılar nice insanları her türlü teknikle, silahla, işkenceyle yaktılar. İşte yüreğimiz diyor ki bu yakılanların anısına nasıl sahip çıkılacak. Zekiyeler, Zilanlar, Ronahiler bugünlerin büyük şehitleri olurken, aslında tam da ‘Özgür yaşam nasıldır?’ sorusuna ulaşmak için bunu yaptıklarını, bizzat sözlerinden, vasiyetlerinden biliyoruz. Mezopotamya, Zagrosların eteklerindeki yaşamın belirişi, bütün kutsal kitapların anlatmak istediği cennet ülkesi, Nuh'un tufan sonrası yeni yaşam alanı... Bu topraklarda oldum olası, insanlar özgürlük tutkularıyla yaşamışlar. Belki de hiçbir ülkedekine benzemez, belki de yazılan hiçbir kitaba da benzemez. Belki de kitapta dahi yazılmamıştır ama bir özgürlük savaşı vardır. Belki de kitabı tam yazılmamışsa, kurtuluşu tam olmadığı içindir. Yazılan kitaplar daha çok yarım kalan kitaplarsa, o da kurtuluşun tam olmamasındandır” dedi.    TARİHİN ÖZÜNE YANIT    Newroz’un tarihin özüne bir yanıt olduğunu belirten Abdullah Öcalan, şunları söyledi: “Burada insanlık dile geldi, ilk kanunlar yazıldı, ilk umutlar insanlar adına dile getirildi. Her toprağa dokunuşta bir eser meydana geldi. İlk hayvanlar evcilleştirildi, ilk bitkiler tahıl oldu ve ambarlara dolduruldu, ilk köyler burada kuruldu ve ilk şehirlerde. Devletler ilkin burada doğdu ve şiir, müzik ilkin burada yapıldı. Bütün insanlar ilk burada doğdular. Kimi yerde bir sınıf gerçeği oldu. Bir köleci imparatorluk oldu. Bir aşiret yasası oldu, halen tüm gücüyle sürüyor ama bir şey daha oldu. Sanki bütün bunlar olmamış gibi, bir silikliğin alanı oldu. İnsanlığın kimliği yok, umudu bile kalmadı. Nasıl oluyor bu büyük çelişki. Hem tüm ilklerin anayurdu hem de şimdi hiçbir eserin kalmayışı. Bu büyük çelişkiyi çözmek gerek. Gılgamış'ın büyük destanı, ilk arkadaşlığın oluştuğu yer, şimdi en hainin yürüdüğü yer haline geldi, hem de içimizden. Bunu çözmek gerek. Bu büyük tarih nasıl düştü?”    'HAZİNELER KAYBEDİLDİĞİ YERDE ARANIR'   Abdullah Öcalan, bunun yeniden diriliş tarihi olacağını vurgulayarak, şöyle devam etti: “İşte heyecanın kaynağı burasıdır. Hazineler kaybedildiği yerde aranır. İnsanlık doğduğu yerde kökleri üzerinde araştırılır ve bulunacaksa burada bulunur. Amerika'da bulunmaz. Rusya'da, Sibirya'da bulunmaz. Merkezi burasıdır. 25 yıldır insanı arıyoruz, önce kendi insanını ve bu insan ilk insandır. Belki de olacaksa doğrusu en son insanda o olacaktır, olmak durumundadır. Eğer yaşama selam duracaksa, Newroz gibi her şey yaşamla gülüşecekse, onun dilini yakalamak gerek. Onun için yaşam kolay değil. Kendim halen büyük bir yaşam arayıcısıyım. Her şeyi durdurdum, hiçbir ön yargıya saptanmadan, hiçbir kalıba girmeden, hiçbir kesin yargıya da gitmeden hep anlamak, daha derin anlamak nedir, ne olmalıdır, nasıl olmalıdır? İşte yoğunlaşma denilen olay bu. Kendimi kolay tanımlamamak. Hele kirli binlerce yılı bulan, bu özgür insanı tanınmaz hale getiren uygarlığı kendimde tanımlamamak, kendimde tanımamak, kendimde yaşamamak, kendimde yaşatmamak. Verilen tüm isimleri kendi ismim olarak almamak. Dayatılan tüm iradelerden kuşku duymak. Ve halen yaşamaya bile karar verememek, vermemek, verdirmemek. Olacaksa en doğrusu, en güzeli ve en buranın kök tarihine, beşikliğine uygun. Tıpkı Gılgamış'tan başlayan bütün bu yaşam arayışçılarının, ölümsüzlük peşinde koşanların gerçeğine sadık bir yaşam tanımı. Tam da yaraşan bu toprakların özgürlük insanına boğuluyor.”   MA / Özgür Paksoy