Olgun: PKK'nin kararı stratejik, karşı taraf aynı ciddiyetle adım atmalı 2025-05-21 09:52:50   İSTANBUL – Gazeteci Akın Olgun, Abdullah Öcalan ve PKK'nin stratejik adımlar attığına işaret ederek, sürecin ilerleyebilmesi açısından karşı taraftan da aynı ciddiyetle adımlar atılması gerektiğini vurguladı.    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın 27 Şubat'taki "Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı" sonrası 12'nci Kongresi'ni toplayan PKK, fesih kararı aldığını ve tüm çalışmalarını sonlandırdığını açıkladı. Türkiye ve Kürdistan'ın ana gündemi haline gelen süreci Mezopotamya Ajansı'na (MA) değerlendiren gazeteci yazar Akın Olgun, PKK'nin verdiği kararı "doğru bir karar" olarak değerlendirdi.    Kararların geniş bir çevrede tartışmaya açıldığına dikkati çeken Olgun, "Kürt isyanı tarihinin en uzun başkaldırısının, siyasi, askeri ve stratejik temsilcisi pozisyonunda olan PKK’nin kendini feshetmesi ve silahlı mücadelenin demokratik zemine çekilmesine dair aldığı stratejik kararı, anlamı ve çehresi itibariyle oldukça büyük ve kapsamlı. Yıllarca bu kararın etkilerini konuşmaya, yazmaya ve tartışmaya devam edeceğiz. Sadece biz değil, dünyanın barış ve özgürlükler mücadelesi olan her yerde bu konuşulacak, tartışılacak ve etkileri özellikle sol siyasal coğrafyaya pozitif anlamda yayılacak" ifadelerini kullandı.     'ÖCALAN ÖNCEDEN FARK ETMİŞTİ'   Türkiye'nin sorunu askeri anlamda çözmekte tıkandığını ve aynı şeyi tekrar tekrar denemekten de hayli yorgun düştüğünü dile getiren Olgun, "Kürt savaşı, gelinen aşamada kendisinin varlığını da tartar hale getirmişti. Siyasal, ekonomik ve askeri olarak 50 yıldır savaşanların yenişememe gerçekliği ortadaydı. Öcalan bu gerçekliğin farkındaydı. Asıl sorun, devletin bunu kabul edemeyişindeydi. Kabul ettiğinde ise büyük bir rahatlama yaşandı ve yaşanıyor herkes açısından" diye konuştu.    Devletin şimdi daha rasyonel bakabildiğini vurgulayan Olgun, Abdullah Öcalan'ın ise bu gerçekliği çok daha önceden gördüğünü ve ifade ettiğini belirtti. Olgun, "Abdullah Öcalan tüm örgütü bu doğrultuda, teorik ve felsefi olarak donatmanın mücadelesine girişmişti ama İmralı süreci sanırım konu üzerinde çok daha fazla derinleşmenin de yolunu açtı. İronik ama böyle. Bölgesel değişimler, coğrafyanın sosyoekonomik ve siyasal akışındaki tıkanmışlıklar ve bunun yeni dünya düzeninin adı olan Trump gerçekliğinde somutlaşması; savaş, katliam ve tasfiye merkezli bir aklın yükselmesini belirgin kılmıştı ve hem Öcalan hem PKK hem de devlet bu yükselen şeyi ve olası sonuçlarını erkenden görüp, stratejik ortaklık temelinde bir buluşma zemini oluşturdular. Bu yanıyla, metafor olarak 'birbirlerinin elini tuttular' diyebiliriz. Şimdi kurulan bu zeminin üzerindeyiz" şeklinde konuştu.    'KÜRT GERÇEKLİĞİ REDDEDİLMEZ BİR NOKTADA'   PKK ve silahlı şiddetin yarattığı Kürt gerçekliği ve ulus farkındalığının bugün kimsenin reddedemeyeceği bir noktada olduğunun altını çizen Olgun, "Dolayısıyla PKK yarattığı gerçekliğin artık adını değiştiriyor, sadece ve siyasal sürekliliği olan bir kazanımın tek taraflı olamayacağını bildiğinden, Türkiye'yi de kazanan pozisyonda tutarak, zemin kaymasının önüne geçiyor. Özetle, fesih kararı PKK'nin sadece kendi varlığını son buldurması anlamına gelmiyor, 50 yıldır savaştığı Türkiye devletinin de savaş konseptinin iflası anlamına geliyor. Bunu gözden kaçırmamalıyız diye düşünüyorum" diye belirtti.    ATILMASI GEREKEN ADIMLAR   Abdullah Öcalan ve PKK'nin stratejik adımlar attığını dile getiren Olgun, sürecin ilerleyebilmesi için masanın karşı tarafından duranların aynı ciddiyetle adım atma mecburiyetinin olduğunu söyledi. Olgun, şöyle devam etti: "Örneğin Rojava'nın statüsü konusu. TBMM'yi toplayıp, süreci devlet düzeyinde meşrulaştırması gibi. Toplumsal rızanın kurulabilmesi için atılması gereken adımlar da var elbette. Hasta mahpuslar, Demirtaş, Kavala ve benzeri alanlarda, özgürlük temelli gelişmelerin olması, kayyumlara son verilmesi ve belediye başkanlarının göreve dönmesi gibi. Benim olan biteni okuma konusundaki aklım, sürecin zaten stratejik temelde kurulduğu ve atılan adımlarla ilerlediğine dair bir yerde duruyor. Yani, PKK kendini feshetme gibi bir stratejik karar aldıysa, Öcalan'ın koşullarında ve iletişimde bir stratejik adım atılmış olması olasıdır. Suriye Anayasası'nın yeniden gündeme gelmesi, Kürtlerin bölgesel anlamda kazanımlarının siyasal anlamda resmi kabulü gibi alanlarda ilerleme sağlanmış olması çok olasıdır."     'ÖCALAN'IN TUTULDUĞU ŞARTLARI SÜRDÜRÜLEMEZ'   "Öcalan'ın sürece sunduğu ve sunmaya devam edeceği katkının önündeki engellerin tamamen kaldırılması elbette şart ve zaten aksi de düşünülemez" diyen Olgun, "Abdullah Öcalan'ın kısıtlı şartlarda dahi yarattığı gerçeklik, ürettiği siyaset, kurduğu strateji ve paradigmalar, çalışma koşulları üzerindeki engeller kaldırıldığında neler yapabileceğine dair çok veri sunuyor bize. Bu devlet için ürkütücü bir gerçeklik olabilir. Bu yüzden, özellikle Öcalan'ın şartları konusunda daha cimri davranıyor olabilirler, ama bu uzun sürdürülebilecek bir şey değil ve sanırım Abdullah Öcalan da bunun farkındadır" ifadelerini kullandı.    'SÜREÇ MECLİS ZEMİNİNDE RESMİLEŞMELİ'   Olgun, sürecin Meclis zemininde olmasının "olmazsa olmazlardan" olduğunu vurguladı. Olgun, geçmiş süreçte de bunun ana maddelerden olduğunu, Abdullah Öcalan’ın bu noktada uyarılarda bulunduğunu hatırlattı. Olgun, "Bu nedenle TBMM'nin bu sürecin hem meşru zeminini hem ciddiyetini gösterecek şekilde görev alarak, sorunu tüm siyasi parti temsilcilerinin gündemine sokup, tartıştırması ve müdahil olmalarını sağlaması elzem. Daha da önemlisi, eğer bu bir devlet politikasıysa, bu politikanın resmi olarak nitelik kazanmasının yolu TBMM'den geçer. Konunun Meclis çatısı altına gelmesi, Kürt sorununu inkâr temelinde ele alan yaklaşımın ve Meclisin dışına atan tarihsel tutumun verdiği bir özeleştiri olacaktır ki bu doğru anlaşılmalıdır bence" dedi.   BARIŞI ÖRGÜTLEMEK   DEM Parti'nin rolüne işaret eden Olgun, şunları kaydetti: "Kuyumcu terazisi hassasiyetiyle, politikada, söylemde, pratikte en doğru ve akılcı yolu bulma ve odaktan uzaklaşmayacak şekilde süreci siyaset yaratıcılığına çekme konusunda DEM Parti'ye büyük sorumluluk düştüğü çok açık. Barış sürecinin demokratik alandaki yüzü olan DEM Parti'nin, daha dikkatli ve özenli davranması elzem görünüyor. Çünkü zemini kaydırmak isteyen klikler fırsat kolluyorlar ve bu klik sanıldığından çok daha büyük. Öte yandan tüm yükü DEM Parti'nin üstüne bırakmak da büyük bir haksızlık olduğu kadar, tarihi sorumluluğa dair kötücül de bir yaklaşım olacaktır. Konuyu iktidarı ayakta tutma seviyesine çeken ve önemini sığlaştırarak ciddiyetsiz kılmaya çalışan yaklaşımların türediği ve karşılık bulduğu çok alan var. Kürt siyaseti içinde oluşan kimi boşluklarda da bu bazen görünür olabiliyor. Öyleyse, barışı hayatın her alanına taşıyan, tartıştıran, parçası haline getiren bir siyaseti hâkim kılmak sürecin selameti açısından da önemli. Barışı örgütlemenin pratiği ve ciddiyeti konusunda henüz gözle görünür bir hareketliliğin olmadığını söylemek de mümkün. Umarım bu konuda hızlı bir yol alınabilir."   MA / Ömer İbrahimoğlu