Prof. Dr. Erdem: Ademi Merkeziyetçilik anayasal bir ilke olmalı 2025-10-02 17:15:30 ANKARA - Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem Ademi merkeziyetçi sistemi bir anayasal ilke haline getirmek gerektiğine dikkat çekerek, “Yasal düzenleme ile buna gideceğiz" dedi.  Kürt sorununun çözümü kapsamında kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu 13’üncü toplantısı sona erdi. Toplantıda dinlenen isimlerden biri olan Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Fazıl Hüsnü Erdem, Kürt meselesinde çözümün iki boyutlu düşünülmesi gerektiğine işaret ederek anayasal düzenlemeler yapılması gerektiği vurgusunu yaptı. Anayasaların dünyanın her yerinde çatışmaların şiddete dönüşmeden çözülmesinde ve şiddete dönüşmüş olan çatışmanın ise kalıcı bir barışa yol açmasında önemli bir rol üstlendiğini söyleyen Erdem, benzer bir değerlendirmeyi anayasa yapım yöntemi için de yapmanın mümkün olacağını kaydetti.    KATILIMCI VE GENİŞ UZLAŞI TEMELİNDE YAPILAN ANAYASALAR   Katılımcı ve geniş uzlaşı temelinde yapılan anayasaların birer toplumsal mutabakat metinleri oldukları için ayrışmaya, kutuplaşmaya ve çatışmaya yol açmadığı gibi var olan gerilimi ve çatışmayı törpüleyici ve giderici bir işlem olabileceğini söyleyen Erdem, "Yaşanan ayrışma ve çatışmayı körükleyecek bir etki de yaratabilir. 82 Anayasası ve 1924 ile 61 anayasaları gerek yapım yönetmeliği ve gerekse içerdikleri kimi düzenlemeleri itibariyle herkesin Anayasası olma niteliğinde kavuşamamıştır” dedi.    ‘NEGATİF BARIŞI POZİTİF BARIŞA EVRİLTMEK GEREKİR’   Erdem, barışın kılıcı olması doğrultusunda önemli adımların atılması gerektiğine dikkat çekerek, “Barışın kalıcı olması doğrultusunda önemli adımların atıldığı negatif barış halini pozitif barışa evriltmek, barışı kalıcı ve sürekli kılabilmek için yeni anayasaya ihtiyaç vardır. Ayrıca Kürt meselesini bir hal yoluna koymak için de yola çıkıldığında; hiç şüphesiz orada anayasa ile ilgili taleplerin gündeme gelmesi doğaldır. Çünkü Kürt meselesi ile anayasa melelesi  arasında çok güçlü bir bağlantı var. Mevcut anayasa hem Kürt meselesinin derinleşmesine ve çatışmaya dönüşmesine yol açan hem de çözümsüzlüğün önünde bir engel olarak duran etkenler yaratıyor. Kürt meselesinde çözüm iki boyutlu düşünülmelidir. Bu boyutlar silahsızlandırma ve anayasal yasal taleplerdir” dedi.   'ÜÇ ÖNEMLİ KONU ÖN PLANA ÇIKIYOR’   Uzun vadeli yaklaşımın gereği bu iki boyutun eş zamanlı olarak ele alınmasına ihtiyaç olduğuna işaret eden Erdem, “Anayasal taleplere baktığımızda üç önemli konunun ön plana çıktığını görüyoruz. Bunlar kültürel kimlik haklarına, vatandaşlığa ve idari yapıya ilişkin talepler. O yüzden de bu taleplerin karşılanması Kürt meselesinin çözümü için çok önemlidir. İlk olarak kültürel kimlik haklarına değineceğim; ;anadilde eğitim hakkı kültürel hakların başında geliyor. Anadilin bu meselenin odağında yer aldığını söylersek abartmış olmayız. Diğer Kürtlerin kahir ekseriyeti başka konularda birbirlerinden farklı düşünseler de anadil konusunda birbirlerine çok yakın bir noktada durduklarını söylemek mümkündür. Bu talep dile getirildiğinde bazı kesimler resmi dil ile anadil arasında bir karşıtlık kurarak; bu talebi baştan mahkum etmeye çalışıyor. Oysa resmi dil ile anadil arasında bir karşıtlık yoktur. Birinin varlığı diğerinin yokluğuna bağlı değildir. Aksine dünya tecrübeleri de göstermiştir ki doğru bir düzenleme ve planlama yapıldığında bu iki dil birbirlerini beslerler” ifadelerini kullandı.   ‘TEMİNAT BU HAKLARIN ANAYASAL DÜZEYDE TANINMASIDIR’   Türkiye’nin anadil konusunda birçok adım atabileceği vurgusunu yapan Erdem, şunları söyledi: “Türkiye dilsel yasaklardan arındırılabilir. Anadilin kullanılmasını öngören uluslararası sözleşmelere koyduğu çekinceleri kaldırabilir. Eğitimde anadilini kullanılmasına ilişkin hazırlıklara bir an önce başlayabilir. Anadil de dahil olmak üzere kültürel kimlik haklarının hayata geçirilmesinin en büyük teminatı ise Türkiye'nin bu hakları anayasal düzeyde tanıması. Bana göre ideal bir anayasa düzenleme bu konuya dair iki maddeyi ihtiva etmelidir. Bir kültürel kimlik haklarına ilişkin genel koruyucu bir madde. İkincisi ise dijital haklara ilişkin özel bir düzenleme.   DİLSEL HAKLAR MADDESİNE DAİR   Şimdi genel koruyucu düzenleme maddesine dair önerim şudur; Herkes Kültürel kimliğini özgürce ifade etme, koruma, geliştirme ve yayma hakkına sahiptir. Devlet bu hakkın kullanılması için gerekli tedbirleri alır ve kanuni düzenlemeleri gerçekleştirir. Dilsel haklar maddesine dair de 3 fıkralı bir önerim var; birinci fıkra herkes kendi ana dilinde düşünce ve kanaatlerini ifade etme ve yayma özgürlüğüyle ana dilinde yazılı, görsel ve işitsel iletişim şifre araçlarını kurma, işletme ve bunlardan yararlanma hakkına sahiptir. İkinci fıkra; herkes ana dilinde eğitim görme hakkına sahiptir. Üçüncüsü ise herkes anadilinde kamu hizmeti görme ve kamu idaresiyle olan ilişkilerinde anadilini kullanma hakkına sahiptir.   42’NCİ MADDE KALDIRILABİLİR   Ana dil hakkının üç unsuru var. Üç unsura da bu öneride yer verilmiş. Şayet bu ideal düzenleme önerisi üzerinde mutabakata varılamaz. Bu takdirde iki düzenlemeden sadece birinin kabul yoluna gidilebilir. Yani bir alternatif olarak; bu ikinci seçenek de mümkün olması bu da kabul edilmediği takdirde minimal talep olarak anayasanın 42’nci maddesinin son fıkrasında yer alan Türkçeden başka hiçbir dilin eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamayacağını ve öğretilemeyeceğini öngören yasaklayıcı hükmün kaldırılması yoluna gidilebilir. Bu şekilde eğitimde ana dilimin kullanılmasını kanun koyucularına bırakmak bir ilk adım olabilir diye düşünürüm."   ‘ANAYASADAKİ KAVRAMLAR'   Vatandaşlık sorunlarına da değinen Erdem, 21 Anayası'na  da değinerek “Bu anayasa geçiş dönemi anayasasıdır. Tipik bir anayasada bulunması gereken bütün hükümler mevcut değildir. 21 Anayasası’nda yer almayan hükümler konusunda 76 Anayasası’nın geçerliliği söz konusudur. Bununla birlikte Anayasa koyucunun vatandaşlık algısını anayasanın diğer maddelerindeki ifadelerden çıkarmak mümkündür. Mesela anayasa metnine bakıldığında Türk devleti yerine Türkiye devleti, Türk milleti ve Türk halkı yerine millet ve halk gibi kavramların kullanıldığı görülüyor. Demokratik meşruiyet çok yüksek olmasa da sosyolojik meşruiyet çok yüksek olan ve milli mücadeleyi birlik ve beraberlik içerisinde yürütülmesi gerektiğine yanan bir meclisin böyle bir hassasiyeti göstermiş olması önemlidir, anlamlıdır diye düşünüyorum” dedi.   ‘TÜRKİYE’DEKİ MERKEZİYETÇİ YAPIDAN HERKES MUZDARİP’   Türkiye'de katı ve merkeziyetçi bir yapının var olduğuna da işaret eden Erdem, “Hemen herkes bu merkeziyetçi yapıdan müzdarip. Bu yüzden 90'lı yıllardan bugüne kadar birçok kesim tarafından hazırlanan yeni anayasa ya da anayasa değişiklik önerilerinin büyük bir kısmında ve partilerin programlarında yerelleşmeye ve bölgeselleşmeye ilişkin maddelerin olduğunu gördük. Gerçekten 90'lı yılların başından itibaren gerek meslek odalarının, gerek sivil toplum örgütlerinin ve siyasi partilerin hazırlamış olduğu yeni anayasa ya da anayasa değişiklik önerilerine baktığımızda, hemen tümünde mevcut katı merkeziyetçi yapılardan duyulan rahatsızlığın ifade edildiği gibi, daha ademi merkeziyetçi bir yapının oluşturulmasına ilişkin önerilerin var olduğunu görmek mümkündür. Neredeyse hiçbir parti mevcut idari yapıdan hoşnut değil. Hepsi, merkezi yönetim ve yerel yönetimler arasında işlerin yeniden düzenlenmesine yönelik görüşlere sahiptir” şeklinde konuştu.   'ADEMİ MERKEZİYETÇİLİK ANAYASAL BİR İLKE OLMALI'   Ademi merkeziyetçi sistemi bir anayasal ilke haline getirmek gerektiğine dikkat çeken Erdem, “Yasal düzenleme ile buna gideceğiz. Bu durumun mümkün olmadığı takdirde ise idari vesayet hukuku uygunluk belirlemesi ile sınırlayacak bir ifadeye anayasada yer vermek yeterli olabilir diye düşünüyorum” dedi.   ‘ANAYASA DEĞİŞİKLİKLERİ DEMOKRASİYİ TAHKİM EDECEK’   Erdem, bu önerilerin Anayasa’da yer alması durumunda birçok konuda yol alınacağını da belirterek şöyle konuştu: "Bahsi geçen üç konu; kültürel kimlik hakları, vatandaşlık ve yerel yönetimler... Bu üç konuda yapılacak değişikliklere ilişkin olarak bir hususu özellikle belirtmek istiyorum. Bunların yapılması halinde yalnızca Kürt meselesi konusunda çözüm kolaylaşmaz, aynı zamanda Türkiye'de tüm vatandaşlar için daha kaliteli, daha müreffeh bir hayatın kurulmasına da yol açacak adımlar olur. Anayasa değişikliklerinde yalnızca Kürt vatandaşları değil, tüm vatandaşlarımız istifade ederler. Dolayısıyla bu değişiklikleri hem Kürt meselesini çözüm zemini olarak görmek hem de Türkiye'de demokrasiyi tahkim edecek adımlar olarak değerlendirmek yerinde olacaktır” şeklinde konuştu.