Çandar: QSD'ye 'terör' diyen sürece karşı provokasyoncudur 2025-10-02 22:53:03   ANKARA - DEM Parti'li Cengiz Çandar Meclis Genel Kurulu’nda sürece değinerek, “Kim QSD için ‘terör örgütü’ diyorsa bilin ki o, Türkiye’deki sürece karşı provokasyon yapıyor demektir” dedi.   Halkaların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Amed Milletvekili Cengiz Çandar, Meclis Genel Kurulu’nda sürece ilişkin değerlendirmelerde bulundu. İsrail’in Filistine yönelik saldırılarına ilişkin de konuşan Çandar, İsrail’i soykırımcı olarak nitelendirdi. Çandar, İsrail’in kuruluşundan beri saldırgan bir ülke olduğunu belirterek “İsrail Devleti, Batı sömürgeciliğinin bölgemize yerleştirdiği bir saldırgan urdur” dedi.    ‘DEMİRTAŞ ÖZGÜRLÜĞÜNE KAVUŞMALIDIR’   Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 8 Temmuz’da Selahattin Demirtaş için verdiği kararın uygulanması gerektiğine işaret eden Çandar, “Selahattin Demirtaş özgürlüğüne kavuşmalıdır. Sayın Feti Yıldız, Anayasa’nın 90’ıncı maddesinin uygulanması gerekliliğini Selahattin Demirtaş’a ilişkin olarak vurgu yaptı. Selahattin Demirtaş ve Selçuk Mızraklı (ki bunlar simge isimler) Edirne’de dört duvar arasında tutularak, şu anda içinde bulunduğunuz sürece ilişkin olarak hiçbir güven tesis edilmeyeceğinin altını çizmek istiyorum. Günlerdir Diyarbakır’da şehir içinde ve çevresinde kiminle temas ettiysem, hemen herkes bunu vurguluyor. Süreci hemen herkes destekliyor ama hemen hiç kimse güvenmiyor. Halkın güvenini kazanmamış hiçbir şeyi sonuna erdiremezsiniz” dedi.   ‘HUKUKİ DÜZENLEMELER BİR AN ÖNCE YAPILMALI’   Bir yıl önce, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin sürecin startını verdiğini belirten Çandar, “Bir yıl içinde gerçekten çok önemli gelişmeler oldu. Sayın Abdullah Öcalan 27 Şubat’ta tarihî bir çağrı yaptı. PKK kendisini feshetti ve 11 Temmuz’da silahlı mücadelesine son verdi. Bunun üzerine Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez Kürt sorununun çözümüne giden yolu açacak bir Komisyon kurdu. Ancak, komisyonun çalışmalarının hâlâ gerekli hukukî düzenlemeleri yapma noktasına gelmemiş olması, yurttaşlarımızda sürece dair zaten hayli zayıf olan güven duygusunu günden güne zedeliyor. Silahların yakılmasından sonra, sözünü etmiş olduğum tarihî gelişmeleri kalıcı hale getirecek olan adımların başında gelen Eve Dönüş Yasası ve İnfaz Yasası’ndaki değişiklikler olmak üzere, hukukî düzenlemelerin bir an önce yapılması geliyor” dedi.   ‘MECLİS AÇILIŞI UMUT AŞILADI’   Meclis açılış programlarının düzenlendiği 1 Ekim tarihinde yaşananların önemine işaret eden Çandar, “Bir yönüyle tıpkı 1 Ekim 2024 gibi tarihî bir dönem başlangıcı olabileceğine dair umutları arttırdı. Cumhurbaşkanı’nın Meclis açılış konuşmasındaki tonu, üslubu, altını çizdiği hususlar ama daha da önemlisi Meclis’in açılışı münasebetiyle katılım sağladığı resepsiyon, orada verilen görüntüler ve sohbetler ülkemizin barışçıl ve demokratik geleceği için umut aşıladı. 1 Ekim’de oluşmuş bu ortamı, hızla, vakit kaybetmeden; barış ve demokratik toplum yolunda bir fırsata çevirmeliyiz” diye konuştu.   ‘DİLİN ÖNEMİ GEREKLİLİĞİN ÖTESİNDE ZORUNLULUKTUR’   Eve dönüş yasalarına da değinen Çandar, “Sınır ötesinden silahlarını bırakmış biçimde gelecek binlerce kişinin, cezaevleri kapılarını açılmasıyla çıkacak binlerce kişinin, diasporadan, sürgün yollarından geri gelecek yüzlerce kişinin topluma kazandırılmasının ve barışçı bir biçimde demokrasiye katkıda bulunabilmelerinin ülkemizi ne kadar güçlendireceğinin ve tesis edilecek kardeşlik hukukunun tüm bölgemizi ve ülkemizi ne kadar etkili bir hale getireceğini tasavvur edebiliyor musunuz? Bunun hayali bile heyecan veriyor. Bu vesileyle, bu dönemde, döneme uygun dilin gerekliliğinden de öteye zorunlu olduğunu da hatırlatmak istiyorum. Cumhurbaşkanı’nın dünkü konuşmasında kullandığı dile dikkat edilmeli. Hükümet çevrelerinde buna özen gösterilmediğine ve süreci tehlikeye sokacak bir dil kullanıldığına da dikkat çekiyorum” ifadelerini kullandı.   ‘QSD'YE İLİŞKİN DİL DEĞİŞMELİDİR’   Suriye Demokratik Güçleri’ne (QSD) yönelik “terör örgütü” tanımının kullanılmaması gerektiğine işaret eden Çandar, “Bu hem yanlıştır ve hem de Türkiye’nin Kürt yurttaşlarını incitmekte ve sürece ilişkin güven duygularını dinamitlemektedir. Tam bu noktada size kritik önemde bir bilgi vereyim: Dün, 1 Ekim’de, önemli bir bilgi paylaşıldı. Irak Kürt bölgesi ile Suriye’nin Kürt bölgesini birbirine bağlayan Samalka (Fişhabur) Sınır Kapısı’na Suriye bayrağı çekildi. Kim çekti biliyor musunuz? SDG! Tekrar edeyim: SDG tarafından Irak ve Suriye arasındaki sınır geçiş noktasına Suriye bayrağı çekildi. Ve yapılan açıklamada şöyle dendi: ‘Bu, bizim Suriye halkı ve Suriye topraklarının birliğine dair inancımızı yansıtıyor. Suriye bayrağı bizim merkezlerimizde hep mevcuttu ve hep de öyle kalacak.’ Bu durumda, SDG’nin Suriye’nin toprak bütünlüğüne karşı olduğunu, bölücü olduğunu söyleyebilir misiniz?” ifadelerini kaydetti.   'QSD TERÖR ÖRGÜTÜDÜR' DEMEK PROVAKASYONDUR'   Çandar, 10 Mart’ta Suriye Geçici Hükümeti Cumhurbaşkanı Ahmed el-Şara ile QSD Komutanı Mazlum Abdi arasında imzalanan 8 maddelik mutabakat metnine de işaret ederek, “Metne uygun biçimde, zorluklar devam etse de yol alınıyor ve zaten taraflar arasında Şam’da diyalog devam ediyor. Daha da önemli bir bilgi vereyim: Kürt özerk yönetiminin dış ilişkilerden sorumlu (çoğunuzun adını sanırım bildiği) Eşbaşkanı İlham Ahmed ‘Türkiye ile Nusaybin-Kamışlı sınır kapısının ortak işletilmesi konusunda ön anlaşmaya varıldığını’ açıkladı. Açıklamasında Ahmed, ‘Türkiye öneriye açık, geçici hükümet (yani Şam) açık, biz açığız. Ayrıntılar konusunda bir diyalog başlayacak’ dedi. Hal bu iken; bu noktada, kim SDG için ‘terör örgütü’ diyorsa bilin ki o, Türkiye’deki sürece karşı provokasyon yapıyor demektir. Sürecin raydan çıkmasına çalışıyor ve süreç karşıtı demektir” ifadelerine yer verdi.   QSD VURGUSU VE SÜREÇ ÖNERİLERİ   Türkiye’de bulunan Kürtlerin QSD konusunda hassas olduklarına dikkat çeken Çandar şunları söyledi: “Silah bırakmadan sonra, hiçbir yasal, hukuki düzenleme yapılmadan; Suriye’deki SDG’yi ‘terör örgütü’ olarak yaftalamak, onun silahlarını Şam’daki geçici yönetime teslim etmesine istemek, Türkiye’deki Kürtler tarafından; ‘Kürtlere teslimiyeti dayatmak’ ve ‘Türkiye’deki süreci sabote etmeye çalışmak’ olarak anlaşılıyor. Bu nedenle, şayet sürecin selametini istiyorsanız:    * Dili ve dilinizi değiştirin. Suriye’de diyaloga destek olun, Suriye Kürtlerine yönelik tehditkâr ve hakaretamiz bir dil kullanmaya son verin; tam tersine onlara kol kanat gerin. Bu noktada, Cumhurbaşkanı’nın dünkü Meclis açış konuşmasındaki şu sözlerini hatırlatayım, dedi ki “Türkiye, Türkiye içindeki Kürtlerin anavatanı olduğu kadar, sınırları dışındaki Kürtlerin de en büyük, en samimi, en güvenilir hamisidir, kardeşidir.” Bu sözlere uygun hareket edilmelidir. Buradan da Sayın Cumhurbaşkanı’na seslenmiş olayım: Bu sözlerinizin gereğini yapın, bazı bakanlarınızın, bu arada Millî Savunma Bakanlığı’nın dilini değiştirmesini sağlayın.    * Türkiye’deki ‘Süreç’e yönelik hareket edin, halka güven verin, Anayasa’nın 90’ıncı maddesine uyun bir biçimde Selahattin Demirtaş ve arkadaşlarını bir an önce serbest bırakın.    * Umut Hakkı’nın uygulamasına geçin. İktidar ortağı Sayın Bahçeli, bu kavramı siz gündeme getirdiniz ve üzerinden bir yıl geçti. Bir yıl önce yaptığınız çağrılar karşılığını buldu ama özellikle Sayın Abdullah Öcalan’ı kapsayacak olan Umut Hakkı’na dair bir gelişme henüz olmadı. Umarız, 1 Ekim 2025’te Meclis çatısı altında dün tanık olduğumuz ortam, kalıcı ve kapsayıcı olur; ‘Barış ve Demokratik Toplum’ yolunda ilerleriz.”