ANKARA - Gazetecilik mesleğinin yanı sıra tek başına bir meslek örgütü gibi çalışan Hüseyin Aykol’un odasındaki tutsak gazeteciler listesi ve katledilen meslektaşlarının fotoğrafları Özgür Basın’ın hakikatteki ısrarını anlatıyor.
Hüseyin Aykol hayatının büyük bölümün Özgür Basın’ın bazen her hafta isim değiştirmek zorunda kalan gazetelerinde çalışarak geçirdi. Özgür Ülke gazete binası bombalandığı sabah soluğu binanın önünde aldı, Batman’da Cengiz Altun katledildiğinde Amed’teki büroya geldi. Çalıştığı gazetelerin ismi değişse de artık herkesin Hüseyin Hocası olacak kadar uzun yıllar emek verdi bu alanda. 35 yıllık sürede Hüseyin Aykol, Genel Yayın Yönetmeliği, okur temsilciliği, köşe yazarlığı, editörlük gibi birçok görev üstlendi. Bu görevlerin yanında bir meslek örgütü gibi çalıştı Hüseyin Aykol hem cezaevlerindeki tutsaklarla mektuplaşıp onların yaşadıklarını okurlara ulaştırdı. Bu sayede sadece gazetecilerin değil tüm tutsakların Hüseyin hocası oldu. Hakkında açılan yüzlerce dava verilen onlarca yıllık cezaya rağmen bir gün olsun kararlılığından bir zerre kaybetmedi.
HİKAYE ANLATICISI BİR DUVAR
Tutsak edilen gazetecilere yönelik de raporlama faaliyeti yürüten bir kurum gibi gün olarak notlar tutup hazırladığı yeni listeyi Ankara’da bulunan gazete bürosundaki odasının duvarına asıyor.
Bazı duvarlar sadece tuğla, sıva ve boyadan ibaret olsa da Hüseyin Hoca odasındaki duvar Özgür Basın’ın direnişini anlatıyor kendisine bakanlara. O duvar bir hikaye anlatıcısına dönüşüyor kimi zaman da bir tanığa. Hüseyin Hoca, her sabah neredeyse yeni isimlerin eklendiği yenilenen listeyi duvarına asıyor. Hüseyin Hocanın duvarı sadece hapsedilen gazetecilerin değil katledilen, aramızdan alınan Özgür Basın emekçilerinin fotoğraflarının ağırlığını da taşıyor. Duvar, yalnızca bir hatırlatma köşesi değil tüm baskılara rağmen hakikatte ısrarı anlatıyor. Özgür Basın geleneğinin, kurşunlara, zindana inat dimdik duruşu resmediyor.
Gazetecilik Özgür Basın’ın her bir ferdi gibi Hüseyin Aykol için de bir meslekten öte bir direniş biçimi. Duvarda Nazım’ın gülüşü, Cihan gözleri eşlik ediyor tutsak gazetecilerin listesine. Tüm ağırlığına rağmen acının değil direnişin hikayesi. Kalemin kılıcı yendiği, gerçeğin tüm karartma girişimlerine rağmen ışık olmaya devam ettiği bir hikaye.
Hüseyin Aykol, listeyi yenilediği katledilen arkadaşlarının fotoğraflarına yani hakikati halka ulaştırmanın ağır bedeline bakarken “Gerçek sadece birilerin değil, herkesin ihtiyacı” diyor.
NAGİHAN’IN BIRAKTIĞI İZ
Özellikle duvarda asılı duran çerçevedeki gözler Hüseyin Hoca’yı daha fazla meşgul ediyor. Gözleri uzun süre o fotoğrafta takılı kalıyor. Gazeteciliğe o büroda başlayan Nagihan Akarsel’in fotoğrafı. Federe Kürdistan Bölgesi’nde uğradığı suikast sonucu katledilen Nagihan Akarsel’in fotoğrafına her baktığın bir meslektaşının, yoldaşının ağır kaybı omuzlarına yük olsa da kendini bu ağırlığa bırakmıyor aksine bu mirası yaşatmanın inancını yüreğinde biliyor.
BAYRAĞI YERE DÜŞÜRMEMEK
En ağır durumun meslektaşlarının katledilmesine tanıklık etmek olduğunu söylüyor Hüseyin hoca ve ekliyor: “Nagihan Ankara’da bizimle çalışıyordu. İnsan bunu hazmedemiyor. Ama bizi ayakta tutan şey onların bayrağını yere düşürmemek. Daha çok çalışmak. Eğer sadece acıya kapılıp işleri bırakırsak, kafayı yeriz.”
Aykol her sabah bu duvarın karşısında dururken, her gün aynı soruyu yeniden soruyor: “Gerçeği kim susturabilir? Bu iktidar bütün yaptıklarının kendine kalacağını sanıyorsa, yanılıyor. Gerçek, eninde sonunda gün yüzüne çıkar.”
Her gün liste yenilense de Hüseyin hoca ve özgür basın için hakikat mücadelesi her geçen gün mücadele büyüyor.
MA / Fırat Can Arslan