AMED - Abdullah Öcalan'ına yönelik "umut hakkı" kararına işaret eden Avukat Mesut Beştaş, temel hakların süreçten bağımsız olduğunu belirterek, "İç barış sağlanmak isteniyorsa 'umut hakkı'nın yanında çok daha ileri hakların yaşama geçirilmesi gerekir" dedi.
İmralı Adası'nda 15 Şubat 1999'dan beri tecrit altında tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ına yönelik Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) verdiği "umut hakkı" ihlali kararı tartışmaları devam ediyor. Aradan geçen süre içinde ihlal kararının sonuçlarını ortadan kaldırmak için yasal düzenleme yapmayan Türkiye'ye yaptırım uygulanması Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin gündeminde. Komite, yasal düzenleme için bu yılın Eylül ayına kadar Türkiye'ye süre tanıdı. Bu sürenin sonra ermesinin ardından Bakanlar Komitesi konuyu yeniden değerlendirecek.
Avukat Mesut Beştaş, Abdullah Öcalan'a yönelik verilen "umut hakkı" ihlal kararına işaret ederek, "Temel hakların süreçten bağımsız olarak sağlanması gerektiğini" belirtti. Abdullah Öcalan'ına yönelik tecridin sürdüğünü belirten Beştaş, tecridin kalktığını söylemek için temel bir hak olan telefonla görüşme, aile ve avukatlarla görüşme ile benzeri haklarının tanınması gerektiğini söyledi. Beştaş, yapılacak görüşmelerin öngörülebilir olması gerektiğini de dile getirerek, hem hukuki açıdan hem de fiili açıdan tecridin devam ettiğini belirtti.
UMUT HAKKI
"Umut hakkı"nın idam cezalarının yasaklayan hukuk sisteminin getirdiği bir hak olduğunu hatırlatan Beştaş, "Neden bu umut hakkı zorunlu kılınıyor? Neticede eğer idam cezasını karşıysak veya kaldırmışsak idamı yerini tutacak kadar acı çektirecek bir infaz sisteminden kaçınmak gerekiyor. 'umut hakkı' anayasamızda da tanınmış, tanımlanmış bir haktır. Keza AİHM bu konuda çok ciddi örnek kararları mevcuttur. O yüzden hukuk sistemimize 'umut hakkının' yerleştirilmesi için illa birilerinin birileriyle barışmasını beklemek gerekmiyor. Eğer şu ana kadar 'umut hakkı' gündeme gelip, Türk hukuk mevzuatına gereği gibi girmemişse bu ihmalkarlıktan veya hükümetlerin 'umut hakkı' uygulamasına yönelik çok iyi niyetli olmayışından kaynaklanıyor. Dolayısıyla sadece silah bırakılacak veya bir barış ortamı sağlanacak diye 'umut hakkını' gündeme getirmek, bana çok dürüstçe gelmiyor. Ama tabii ki iç barış sağlanmak isteniyorsa 'umut hakkının' yanında çok daha ileri hakların yaşama geçirilmesi gerektiğine inanıyorum" ifadelerini kullandı.
'ÇOKTAN GÜNDEME GELMİŞ OLMASI GEREKİRDİ'
AİHM'in ihlal kararı konusunda adım atılmamış olmasını Avrupa hukuku açısından bir zayıflık olduğunu dile getiren Beştaş,"Bugüne kadar çoktan gündeme gelmiş olması gerekiyordu, yerine getirilmemesi durumunda da Türkiye hükümetine ne gibi zorluklarla karşılaşacağı hususunda çok açık bir şekilde ifade edilmiş olması gerekiyordu. Bu hak kapsamında bu haksızlığın yapılmaması gerektiğine inanıyorum. Barış süreciyle 'umut hakkının' paralel yürütülmeye çalışılması, açıkçası bir miktar herkesin sahip olması gereken hakları tanımakla farklı sonuçlar elde etme iradesinin dışavurumudur" diye konuştu.
'GÜVENLİ ORTAMIN SAĞLANMASI GEREKİR'
Süreçte öncelikle güvenin oluşturulması gerektiğini belirten Beştaş, "Bu sürecin yürütülmesi için çok fazla bir şey gerekmiyor. Çok basit. Neticede PKK silahı bırakıp, açık siyaset yapmak istediği iradesini liderleri üzerinden veya önderlikleri üzerinden açıkça ifade etti. Bu gayet açık ki, bunu yapabilmeleri için güvenli ortamın sağlanması lazım. Bu güvenli ortam nasıl sağlanacak? Operasyonları yapmaman gerekiyor. Bas bas bağırıyorlar: 'Biz bu karara uyarız. Bizim önderliğimizin kararıdır, arkasındayız.' E ama güvenliği sağlanmıyor. Güven vereceksiniz. Gelip kongreye katılmayı engelleyecek bir tutumdan kaçınacaksınız veya insanların yaşam garantisini vereceksiniz. Açıkçası PKK önderliğince yapılan bu açıklamaya karşı, satrançta hamle sırası hükümete kalıyor" şeklinde konuştu.
İktidarın hukuki çerçevede bazı hakların kullanımını "mevzuatta yok" gerekçesiyle engellemesine işaret eden Beştaş, "Türkiye’de mevzuat çok hızlı değişebiliyor. İhale kanunu 20 yıl içerisinde 220 kez değişebiliyor da bu konuyla ilgili niye değişmiyor?" sorusuyla tepki gösterdi.
İktidarın "mevzuatta yok" gerekçelerini "ayak direme" olarak değerlendiren Beştaş, "Ayak direme yok ise mevzuat engeli de yok diye düşünüyorum. Yeter ki hükümet istekli olsun. Hükümetin zaten çoğunluğu var. Mevzuatın ileri sürülmesi bana bu işle ilgili dürüstlüğü tartışmalı hale getirir gibi geliyor" diye belirtti.
'İNSANİ HAKLAR SÜREÇTEN BAĞIMSIZ SAĞLANMALI'
Kürtlerin süreçle paralel olarak atılmasını istediği hukuki ve insani hakların süreçten bağımsız sağlanması gerektiğini vurgulayan Beştaş, şöyle devam etti: "Bunun için illa benim seninle barış mı yapmam lazım? Ne barışı! Önce insan olalım. Bugüne kadar adım atılmamış olması, bu çatışmaların bu kadar uzun sürmesinin en önemli nedenlerinden biri olduğuna inanıyorum. Çatışmada biteceğine göre artık eşit olmak istiyoruz. Eşit olmak kadar meşru, bunu istemek kadar doğal ve bu sözü ifade etmek, bunun için çalışmak kadar insani bir şey olabilir mi? O çerçevede oluşacak en basit veya en küçük barış duygusuyla bu sorunların aşılabileceğine inanıyorum"
'ABDULLAH ÖCALAN AÇIK BİR İRADE ORTAYA KOYDU'
Abdullah Öcalan'ın açıklamasının açık bir iradeyi ortaya koyduğunu belirten Beştaş, bu iradenin yaşama geçmesi için uygun ortamın oluşturulması gerektiğini vurgulayarak şunları söyledi: "Eğer hükümet gerçekten Kürtlerle Türklerin yüzyılları kapsayan barışını kurmak, geleceklerini garanti altına almak isterse irade ortaya koyacak. İradeyi ortaya koyduktan sonra mevzuat olmaksızın da insanlara eşit gözle bakılabilir. O yüzden önce açık, barışçıl ve eşitlikçi bir irade olacak. Gerçekten Türklerin, Kürtlerin veya Türkiye'deki bütün halkların geleceğini garanti altına alacak irade olacak. Bu olmazsa, istediğiniz mevzuatı getirin yasaklar ortadan kalkmayacak."
MA / Rukiye Payiz Adıgüzel