AMED - Rusya-Ukrayna savaşının Gordion düğümüne dönüştüğünü belirten Dr. İsmet Konak, “İki taraf da kendi şartlarını dayatıyor. Rus ruleti oynuyorlar ve bakalım kurşun kime denk gelecek” dedi.
Rusya'nın Şubat 2022’de Ukrayna’ya saldırmasıyla başlayan savaş 3’üncü yılını geride bıraktı. ABD Başkanı seçilerek Ocak ayında yeniden başkanlık koltuğuna oturan Donald Trump, Ukrayna- Rusya arasındaki savaşı “24 saatte” barışa çevireceğini söylemesinin üzerinden 4 ay geçmesine rağmen girişimler olumsuz sonuçlandı. Rusya-Ukrayna arasındaki savaşın sonlanması için 16 Mayıs’ta İstanbul’da yapılan görüşmelerden sonuç çıkmazken, 2 Haziran’da yeni bir görüşme olması bekleniyor.
Savaşın geldiği aşama, yapılan barış görüşmeleri ve yeni gelişmelere dair sorularımızı Dr. İsmet Konak yanıtladı.
Süren Rusya-Ukrayna savaşında Trump’un yeniden ABD Başkanı seçilmesiyle birlikte süreç nereye evirildi veya evirilecek?
Rusya ve Ukrayna arasında süren savaşta gel-gitler oldu. Bir Rusya bir Ukrayna hamle yaptı. Cephede dengeler sürekli değişti. Özellikle 6 Ağustos 2024’ten itibaren cephede daha büyük bir değişiklik oldu. Ukrayna ordusu Kursk bölgesine girdi ve Kursk bölgesine girdikten sonrada Putin’i zorlamaya başlamıştı. Rusya, zaten Kursk bölgesinden Ukrayna’yı çıkaramıyordu. Kısa sürede çıkarabileceğini düşünmüştü fakat olmadı. Bu arada ABD’de iktidar değişti. Joe Biden gitti, yerine Trump geldi. Trump’ın gelmesi Rusya ve Ukrayna arasında ki bu savaşın gidişatını oldukça etkiledi. Bildiğimiz üzere orada askeri desteğini (Ukrayna’ya) kesti. Trump ile Zelenski arasında yaşanan münakaşalar savaşa yansıdı. Askeri desteğin ötesinde istihbaratta kesildi. Kesilince bu Mart 2025 yılında Ukrayna Kursk bölgesinde ki hakimiyeti yüzde 90 oranında kaybetti.
Kursk Bölgesi’ni bu kadar önemli kılan ne?
Ukrayna, Kursk üzerinden Rusya’yı masada zorlamaya çalışıyordu. Ukrayna’nın asıl amacı Kursk’u ya da herhangi bir Rus toprağını ele geçirmek değildi, oradaki varlığının temel sebebi olası barış görüşmesinde Putin yönetimini zorlamaktı. Kendi şartlarını Putin’e dayatmak amacındaydı. Ama bu noktada Trump nedeniyle oldukça darbe yedi çünkü Trump artık bir baskı uyguluyor ve Ukrayna’ya ‘mevcut pozisyondan taviz ver’ diyor. Şuan Kursk artık Rusya’nın elindedir.
Rusya ve Ukrayna arasında Trump’ın dayatmasıyla başlayan görüşmeler oldu. İstanbul’da yapılan görüşme trafiğinden sonuç çıkar mı?
16 Mayıs’ta İstanbul’da iki taraf arasında yapılan görüşmede takas değişimi konusunda anlaşma yapıldı. Fakat asıl kamuoyunun beklentisi iki tarafın kendi aralarında bir ateşkes anlaşması imzalamasıydı. Bu henüz gerçekleşmedi. Bu arada Rus yönetimi de bir çağrıda bulundu ve 2 Haziran’da “Yeniden İstanbul’da bir araya gelelim” dedi. Bir memorandum (Muhtira) hazırlanmış, buna göre görüşelim dediler. 16 Mayıs’taki görüşmede iki tarafın şartlarını bir kez daha gözlemledik. Ukrayna’nın asıl şartı toprak bütünlüğüdür. Bu 3 yıllık savaş ve onun öncesinde 2014’ten günümüze kadar Rusya’nın o sahada ilhak ettiği bütün toprakları kendisine geri verilmesini istiyor. Bunun yanında da NATO tarafından korunmak isteniyor. Buna karşı Moskava ise; “Kırım’ı, Donetsk, Luhansk, Zaporizhia ve Herson gibi toprakları ele geçirdim, burada referandum yaptım bu toprakların halkı referandumla benim hakimiyetimi kabul etti. Kiev yönetimine sende bunu kabul et” diyor. İkincisi de; “Şuan ki işgal ettiğim yerlerin idari sınırları içerisinde kendi askerini geri çek” diyor. Aynı zamanda Moskova’nın başka bir beklentisi de, “Artık NATO ile bağını kopar, silahsızlan, nükleer anlamda silahlardan arın” diyor.
İki taraf da belli şartlarla savaşı sonlandırmayı istiyor ancak bu ortaya atılan şartlarla bir sonuç alınabilir mi?
Burada bir Gordion düğümü var. İki taraf da kendi şartlarını dayatıyor. Aslında Rus ruleti oynuyorlar. Bakalım kurşun kime denk gelecek? Bu Gordion (Genellikle, çözümü zor bir sorunun kaba kuvvetle halledilmesi anlamında metafor olarak kullanılır) düğümünde Trump sık sık inisiyatif almaya çalışıyor ve burada asıl baskıyı Kiev’e yapıyor. Kiev’e diyor ki: “Moskova’nın ileri sürdüğü şartları kabul et.” Kiev de bu noktada her zamanki gibi çekinceli davranıyor ve baskı görüyor. Bildiğimiz üzere bu şartların kabul edilmemesinin sebeplerinden biri de hukukidir. Ukrayna’nın mevzuatı Moskova’nın şartlarını kabul etmeye uygun mevzuat değil. Bunu yapabilmesi için anayasada değişiklik yapılması, Rada’nın 3’te 2’sinin oyu gerekiyor. Bunun sonucunda da referanduma gitmek durumundadır. Halk bunu kabul edecek mi? Ancak ondan sonra oturabilirler. Bir de Ukrayna Anayasası’nın 157’nci maddesine göre anayasada bir değişiklik ancak barış döneminde olur. Savaş döneminde olmaz. Dolayısıyla Zelenski “ben Moskova’nın şartlarını kabul ediyorum” derse bile kabul olmaz. Hukuki zemine oturmaz.
ABD Başkanı Trump’ın dayatmasıyla Kiev yönetimi, Rusya’nın şartlarını kabul eder mi?
Trump’ın da zorlamasının hukuki bir arka perdesi yok. Amerika’da yıllar önce çıkan bir kanuna göre; Düşmanlarına karşı yaptırımlar yoluyla mücadele kanununda yer alan 257’nci bölümde iki ibare var. Bu ibarelerden biri “Ukrayna’da toprak bütünlüğünün ve egemenliğinin sağlanması için Ukrayna hükümetinin desteklenmesi”, ikincisi “Kırım’ın Rusya’ya ilhakı kesinlikle kabul edilmeyecek” ifadeleri yer alıyor. Trump bu kanuna aykırı bir şekilde Kiev yönetimine bazı dayatmalarda bulunuyor. Bir de Amerika dış politikada bir doktrine sahip. Bunun adı Stimson Doktrini. Stimson Doktrini 1932’de kabul edilen bir doktrin. Buna göre bir savaş veya işgal durumunda devlet kuruluyorsa ABD bunu onaylamıyor ve destek vermiyor. Sonraki süreçte ABD bu doktrin çerçevesinde Letonya, Estonya ve Litvanya’nın da Sovyetler Birliği’ne katılımını kabul etmemişti.
Bu doktrin her zaman geçerli mi?
Hayır, İsrail Golan tepelerini ele geçirdi ama ABD ses çıkarmadı. ABD’li yazarlara göre bu doktrin halen dış politikada etkili. Buna göre Rusya’nın mevcut işgal ettiği toprakların Rus toprağı olarak kabul edilmesi şuan ihtimal dışıdır. Bir başka etken daha var. 2018 yılında Trump bir deklarasyona imza attı. Kırım Deklarasyonu denen deklarasyonda bir kez daha altını çiziyor ve diyor ki; “Kırım’ın Rusya’ya ilhakını kabul etmeyiz. Ukrayna hükümetini destekleyeceğiz.” Bu açıdan Moskova’nın ileri sürdüğü şartların kabul edilmesi açısından bunun pek mümkün olduğunu düşünmüyorum.
Rusya, Kırım’dan vazgeçer mi? Kırım neden bu kadar önemli?
Trump’ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff ara ara Putin ile görüşüyor. O görüşmelerde daha çok Kırım konuşuluyor. Kırım’ın Rus toprağı olarak kabul edilip edilmemesi meselesi çok konuşuluyor. Kırım 1954 yılında Rusya tarafından Ukrayna Sovyet Cumhuriyeti’ne ‘hediye’ edildi. Bunun sebebi 300 yıllık dostluğu pekiştirmekti. 1654’te dönemin Çar’ı Aleksey Mihayloviç Romanov, Polonya ve Litvanya birliğine karşı Ukrayna’daki Kazaklara yardım etmişti. Yardım edilince de oradaki Kazakların lideri Bohdan Hmelnitski; Rusya’nın himayesine geçelim. Gönüllü geçiş olunca iki taraf arasında bir dostluk kuruldu. O günden 1954’e kadar 300 yıllık süreçte bu dostluğa ithafen Kırım’ı Ukrayna’ya bıraktılar. Rusya, “Ukrayna bizim bu hediyemizi kötü kullandı. Ve şuan batılı devletlere peşkeş çekmeye çalışıyor” diyor. Bu açıdan Kırım’ı kolay kolay elinden bırakmak istemiyor. Bırakacağını da düşünmüyorum. Çünkü Karadeniz’deki varlığı açısından da Kırım çok stratejik bir konumdadır.
Trump, Rusya-Ukrayna savaşına dair neden böyle bir politika izleme gereği duyuyor? Bu politikanın altında yatan nedenler nelerdir?
Trump’ın Rusya ile olan bağı yeni değil. Trump birinci başkanlık dönemi öncesinde de Rusya ile ticari ilişkileri vardı. Rus oligark Dmitry Rybolovlev’le yakın ticari ilişkileri vardı. Ona emlak, gayrimenkul satışında bulunmuştu. Trump’ın mevcut pozisyonu ABD’de de çok tartışılıyor. Trump bu nedenle hem Putin’i hem Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'i sık sık övüyor. Trump son süreçte “Kanada’yı işgal edeceğiz. Panama Kanalı civarında kontrolümüzü sağlayacağız. Grönland’ı etki alanımıza alacağız” diyor. Yine bu alanlardan biri de İran olabilir. İlerleyen süreçte İran’a bir operasyon düzenleyebilir. Dolayısıyla Trump’ın bu kadar barış yanlısı politika yürütmesinin sebebi yeni tavizler koparmak veya olası başka operasyonlarda Rusya’nın pozisyonunu zayıflatmaktır.
Kimilerine göre Rusya batı savaşlarında iken Çin güçleniyor. Kimi araştırmacılara göre ABD, Çin’e müdahalede bulunacak. Onun hazırlığını yapıyor. 2 Nisan’da Trump Çin’e karşı gümrük vergilerini artırdı. Buna karşı Çin’de bir misilleme yaptı. Akabinde o misilleme sonucunda iki taraf yumuşadı ve o zamları düşürdüler. Buradan baktığımızda sanki konvansiyonel savaş ufukta gözükmüyor. Ama ticaret savaşı her ülke arasında devam edecek.
16 Mayıs sonrası AB, Rusya’ya karşı 17’nci yaptırım paketini açıkladı. Rusya’nın ekonomisine dönük bu yaptırım ne anlama geliyor?
Bu paket, doğrudan Rusya’nın bölge filosunu hedef alıyor. Bölge filosunda yaklaşık 600 tanker var. Bu tankerleri işlemez hale getiriyor. Bu tankerler Rus petrolünü Hindistan’a taşıyor. Rusya bu ham petrolü Hindistan’a ihraç ederek, kendi savaşı için bir kaynak yaratıyor. AB, “bunlara karşı yaptırım uygularsak en azından savaş ekonomisini alabora ederiz” diye düşünüyor. Burada kedi-fare oyunu var. AB, yaptırım uyguluyor ama Rusya ve tankerlerin sahibi şirketler yaptırımı delmek için anında gemi bandırası, şirket ismi değiştirmesi gibi farklı çözüm bulabiliyorlar. 600 tanker içinde 300’üne bu yeni yaptırım uygulanacak. 600 tanker içinde 230 tanker AB üye ülkelerden satın alınmış tankerler. Batılı armatörler de yaptırımları dikkate almamış. Hatta etik davranmadıkları noktasında suçlamaya da maruz kalıyorlar. Bu gövde filosu ham petrolü Hindistan’a kadar taşıyor. Ve yüksek bir ham petrolden bahsediyoruz. Şuan ki verilere göre günlük 2 milyon varil ham petrol Hindistan’a gidiyor, orada rafinede işledikten sonra satılıyor. Hindistan’ın en büyük müşterilerinden biri yine Avrupa’dır. Burada bir bilmece ve tam bir paradoks var. Bir tarafta yaptırım uyguluyorsunuz bir tarafta da yaptırımları delecek uygulamalarda bulunabiliyorsunuz. AB, bir yandan savaş ekonomisini alabora etmeye çalışırken, diğer taraftan farklı bir pozisyon alıyor. 2024 verilerine göre Rusya Hindistan’a 40 milyar dolar ham petrol ihraç etmiş. Bu petrolün 18 milyar doları işlendikten sonra petrol ürünleri şekline AB üyesi ülkelere yeniden ihraç edilmiş.
Rusya-Ukrayna savaşı böyle devam ederse bölgeyi neler bekliyor?
ABD’nin baskısına Kiev ne kadar dayanabilecek onu göreceğiz. Kiev baskıya karşı koymaya çalıştıkça daha fazla kan kaybedebilir. Kursk’tan çıkışı bunun sebebiydi. Dolayısıyla bunu mutlaka gözetecek ve ona göre karar verecek. İstanbul’da Rus heyeti; “Eğer Kiev anlaşmaya yanaşmazsa 21 yıllık Kuzey Savaşı gibi bu savaşı da devam ettiririz” dedi. Kuzey Savaşı 1. Petro (Deli Petro) dönemindeki savaştı. O savaş 1700 ve 1721 yılları arasında İsveç’e karşı gerçekleşmişti. Rusya bu savaşı gerçekleştirirken yanı başında Danimarka, Norveç, Polonya vardı. Şimdi Rusya’nın yanında batılı hiç kimse yok. Savaşın çok uzaması dahilinde bölge zarar görecek. Bu savaş uzarsa tüm Ortadoğu’yu, Türkiye’yi ve Kürdistan’ı da etkileyecektir. Rus devletinin bütçesi de bu savaşın sürdürülmesine olanak vermiyor. Savaşın durmasını onlar da istiyor. Hem oligarşinin hem batının bu noktadaki pozisyonu savaşın akıbetini belirleyecek.
MA / Müjdat Can