AMED - Kürt aydını, yazar ve direnişçi Osman Sebrî, hem hançer hem de kalemle verdiği mücadeleyle Kürt halkının hafızasında silinmez izler bıraktı.
Tarih boyunca her zaman saldırı altında olan Kürt kültürünü, büyük bedel ve mücadele ile günümüze taşıyan ve bunun için mücadele veren Osman Sebri’nin Kürt tarihindeki yeri önemini korumaktadır. Ortadoğu’da dili edebiyatı kültürü yok edilmeye çalışılan Kürt halkının edebiyatını kültürünü yeniden yaşatmak için büyük bir mücadele veren Osman Sebri, ölümümün 32’nci yıl dönümünde eserleriyle anılıyor.
Kürt yazın ve onu direniş tarihini yaşayan ve mücadele ile yazı yoluyla himaye eden önemli isimlerden biri de Osman Sebrî’dir. Kolik’ın tabiriyle, nam-ı diğer Osmanê Sebrî. Gücünü acısından alan, acının bedenine ve iradesine güç katan Osman Sebrî, Kürt’ün kültürünün gasp edilmesine karşı hep savaş halindedir. Ortadoğu’da bir halkın yok edilmesi ya da asimile olması için egemen güçler ilk olarak o halkın kültürüne saldırırlar. Tarihte bu saldırılara karşı direnen elbette çok büyük direnişçiler olmuştur. Fakat öyle bir coğrafyada yaşıyoruz ki, saldırılar tamamen bir soykırım ve tarihten silme saldırıları olduğu için direnişte, bu saldırılara cevap olabilecek şekilde olmalıdır. İşte Osmane Sebri’ de bu direnişte sembol olan bir Kürt edebiyatçısıdır. Bir yanda hançeri diğer yandan da kalemi ile çalışmalarını yürütmüştür.
AŞİRETİNİN YAŞADIKLARI
Tarih 1905. Semsûr’un Narincê Köyü’nde, zemheri karanlık bir kuytuda dünyaya gelen Osman Sebrî, gözlerini açar açmaz haberdar olur şaşkın yağmurlardan, kirli kuytulardan ve talanlardan. Parçalanmaya yüz tutan Osmanlı Devleti, bölge aşiretleriyle çatışma halindedir. Osmanlı’ya boyun eğmeyen birçok aşiret gibi Mirdêsanlılar da “bextê romê reş e” teamülüyle hep teyakkuz halindedir. Ve gün gelir, savaş kapıya dayanır. Mirdêsanlılar da dost bildiği dağlara sığınır.
Daha kırkı yeni çıkmış Osman ise bu savaş haline dayanamaz. Ağlar. Ağlar, boğulurcasına, ölülerin yaşadığı bu dağlarda. Lakin vakit ninniyi geçeli, "lorî lorî berxê min lorî" demeyi, mateme varmayı epey olmuştur. Gözyaşlarının değdiği yerde alevlenir ateş. İzci olur düşmana ah-u zârı. İzini kaybettirmek isteyen baba Sebrî, taranma öncesi aydan esirger, isyan kılamlarına bürünen ninnileri. Ve o an, Osman’ı öldürmek ister. Osman’ın ise ağlarken, esrik bir siluetin gülüşü damlar hüznüne. Sesinin hüznü, sendeler Sebrî’nin gözlerinde. Gülün dalları gibi uyutur onu, sıcak ve memesiz bağrında. Ve mevla bir kuytuda uyuklar. Ne evvel zaman içinde, ne de kalbur saman içinde kalır. Gel zaman git zaman, kirpiklerine değen gözyaşlarından dağlı bir esinti burkulur ve kaydıhayat şartıyla kavlıçaya döner Osman’ın bedeninde.
Meçhule giden bu yolda dünya harbi başlar. Harp ile birlikte tifo hastalığı da sarıp sarmalar dünyayı. Osman da nasibini alır bu hastalıktan; babasını ve en sevdiği mamostesini kaybeder. Kendisi de yakalanır ama şansı yaver gider.
ÜLKE ÖZLEMİ
Babası ölünce, annesi amcası Şükrü ile evlendirilir. Osman, birkaç yıl sonra babası gibi sevdiği amca Şükrü’yü de kaybeder. En gonca çağında olan Osman, tifoya yenik düşmez ama bedeninden birçok şey kaybeder. Gelişmez bedeni. Sıska ve cılız kalır. Bu haliyle çocuklar arasında alay konusu olur. Bundan dolayı olmalı ki, sadece hayata değil, aynalara da küser. Ama kendini tanıma ve iç coğrafyasını keşfetme çağında olan Osman’ın bu hali, onu iki alanda güçlü kılmaya sevk eder: iyi bir at binici ve silahşor.
Babasının tek çocuk olan Osman, çocuk yaşta evlendirilir. On yedi yaşında evlendirilen Osman, on sekizinde baba olur. Bir erkek çocuğu dünyaya gelir. Ülkesine olan özlemi ve sevgisinden dolayı, çocuğuna Welat ismini koyar.
Şêx Seîd direnişi başladığında Osman daha yirmisindedir. Daha önce direnişe katılma iradesini karara bağlayan amca Şükrü ve Osman dâhil tüm aşiret üyeleri direnişe katılır. Direniş kısa bir süre sonra bastırılır. Her iki amca (Nuri ve Şükrü) ile Osman tutuklanır. 1926 yılının Mayıs ayında her iki amcası asılır. Ve İstiklal Mahkemesi, direnişçi Osman’ı Denizli’ye gönderip zindana koyarlar.
OSMAN SEBRÎ’YE VASİYET
Amcalar asılmadan önce, ruhunun devinimlerinde koca bir ülkenin özgürlük mücadelesini çizen Osman, ağlamaya başlar. Ama amca Şükrü kızar ve ona iki görev verir: hain Bedir Ağa’dan öç almayı ve yurtseverlik bayraklarını daha da göklere çekmesini ister. Ayrıca amca şöyle bir nasihatte de bulunur: “Yiğit ol, dürüst ol, iyi ol; o zaman başarı senin olur.”
İki yıl sonra aftan dolayı zindandan çıkan Osman, ülkeye döner. Ruhu mücadele ile bilenmiş Osman durmaz. Amcasının nasihatini yüreğinin ve beyninin en şahlanan yerine kazır. Döner dönmez, amcasının omuzlarına yüklediği görevlerin hazırlıklarına koyulur. Osman, bir gün Bedir Ağa’nın Curnê Reş’te olduğunu öğrenir. Vakit kaybetmeksizin oraya doğru yola koyulur. Bedir Ağa’yı öldürüp yağız doru atıyla dörtnala Berazan Ovası’na doğru yola çıkar. Oradan da Binxetê’ye ( Rojava Kurdistan’ı) geçer. Artık Serxetê ( Bakur Kurdistan’ı ) ona dar gelir; zira devlet her yerde onu arar.
XOYBUN İLE TANIŞMA
Osman Binxetê’ye geçerken ardından asılmış iki amcasını, tarumar edilmiş bir aşireti ve kuzenleri dâhil on altı yetim çocuğu bırakır. Ama söz, akittir Osman’da. Bir kere yurtseverlik ve mücadele bayrağını hep gönderlere çekmenin sözünü vermiştir. Binxetê’de Celadet Ali Bedirxan ve Xoybun örgütü ile tanışır. Xoybun’un örgütsel çalışmalarına katılır. Örgüt onu bir elçi gibi Dêrsim’e, Seyîd Rıza’nın yanına gönderir. Yolda propaganda yapar, bildiriler dağıtır.
Dêrsim dönüşünde, örgüt bu sefer büyük bir saldırı hazırlıklarına girişir. Bu saldırıda Osman’ın görevi Riha’da Peyamlı Karakolu’na baskın düzenlemektir. Öte yandan Celadet’in komutanlığında bir birim Cizre’ye, Haco Ağa komutanlığında bir birim Heverikan’a, Ekrem Cemilpaşa komutanlığında bir birim Dêrik dağlarına, bir birim de Mehmoyê Lawê Birahîm Paşayê Milli komutanlığında Wêranşar’a geçecektir. Bu saldırı ile Xoybun’un amacı, tüm askerlerini Agirî’ye gönderen ve bölgede asker bırakmayan Türk hükümetini tarumar edip Kürdistan’ı kurmak, Agirî’deki direnişçilerin yükünü hafifletmektir. Plana göre önce Osman Sebrî Serxetê’ye geçecek ve akabinde diğer tüm birimler. Osman Sebrî, birimin komutanı olarak Peyamlı Karakolu’nu basar. Karakolu ele geçirip tüm jandarmaları esir alır. Osman Sebrî komutanlığında gerçekleşen saldırıdan sonra diğer tüm birimlerin de Serxetê’ye geçmesi gerekirdi, ama hiçbiri geçmez. Daha sonra Osman Sebrî, Fransızların Binxetê’deki diğer birim öncülerinin hepsini Şam’a sürgüne gönderdiğini duyar. Böylece direniş başarıya ulaşmaz.
TUTSAKLIK VE SÜRGÜN YILLARI
Fransızların sömürgesi olan Suriye'ye 1929 yılında tamamen yerleşen Osman Sebrî, burada da hep gözetim altında olur. Kuzey'de gelişen Kürt direnişi nedeniyle Fransızlar tarafından tutuklanıp Filistin, Ürdün ve Madagaskar’a sürgün edilir. Anılarında bu direnişleri detaylı anlatan Osman Sebrî, bastırılan iki isyan sonrası yine de mücadeleden vazgeçmez. Sadece yöntemini ve aracını değiştirir: hançer yerine kitabet.
O dönemin Cegerxwîn, Celadet Ali Bedirxan, Kamuran Ali Bedirxan, Qedrî Can, Nureddin Zaza gibi yazar ve aydınlarıyla sık sık görüşmeye başlar. Kürt yazın tarihinin önemli evrelerinden olan Hawar ve Ronahî dergilerinin üyesi olur. Burada Kürt yazın ve direniş tarihinin vakasını yazı ile himaye eder. Eserlerinde çoğunlukla ulusal kurtuluş yönelimli ve kültürel içerikli temaları işler.
Toprak ağası kökenli olmasına rağmen ağalığın getirdiği tüm özellikleri saf dışı bırakıp, bütünüyle kâh hançerle, kâh kitabetle sosyo-politik çalışmalar yapan ve ardından birçok eser bırakan Osman Sebrî, 11 Ekim 1993’te Suriye’nin Şam kentinde yaşama veda eder.
MA / Rêdûr Dîjle