İZMİR - Kürt sorununun "şiddet, baskı ve asimilasyonla çözme politikasının" iflas ettiği ve çözüme kapının araladığı bir dönemde iktidar, yerel yönetimlerin güçlendirme ya da vesayet altına alma ikilemiyle karşı karşıya.
Türkiye, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin açıklamalarıyla devletin Kürt sorununu "şiddet, baskı ve asimilasyon yöntemiyle çözme" girişimin başarısızlığını kabul dolaylı olarak kabul etti. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın "Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı" ile Kürt sorunun "barışçıl ve demokratik zeminde" çözümü yönünde güçlü bir eğilim ortaya çıktı. "Şiddet, baskı ve asimilasyon yöntemiyle çözme" girişimin başarısızlığına karşı, demokratik ve barışçıl bir çözüm için hangi adımları atılması gerektiği ve nasıl bir modelin çözümü kolaylaştıracağı tartışmaları da devam ediyor. Devlet ve iktidar kanadı, henüz kendi modellerini kamuoyuna açıklamazken Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı Sözleşmesi'nin Türkiye'nin koyduğu çekingenin kaldırılmasının sürece olumlu katkı sağlayacağını görüşünü kamuoyu ile paylaştı.
Türkiye'nin Kürtlerin asimilasyonunu sağlanması amacıyla hedeflediği güvenlikçi politikanın akamete uğramaması için Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı Sözleşmesi'nin bazı maddelerine koyduğu çekinceyi kaldırıp kaldırmayacağı ise belirsizliğini koruyor. İktidarın 3 dönemdir Kürt siyasi geleneğinin kazandığı belediyelere kayyım atama uygulamasını sürdürmesi ve şimdi de başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi olmak üzere CHP'li belediyelerin başkanlarının tutuklanması, iktidarın bütünlüklü bir demokratikleşme programı olmadığı yönündeki kanıyı güçlendiriyor.
DEM Parti'nin çağrısıyla yeniden gündeme gelen Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, ne zaman hazırlandı. Özerklik Şartı Sözleşmesi, yerel demokrasinin geliştirilmesi, yereldeki yönetim süreçlerine demokratik işleyişin standartlarını artırmak amacıyla 1983'te hazırlanmaya başlandı. Sözleşme ile yerel birimlerin yerel hizmetleri ve kendi işlerini, merkezi yönetimin baskısı olmadan kendi organları, mali kaynakları ve imkanlarıyla yapabilmeleri öngörüldü. Bunun içinde geniş bir özerklikten yararlanmaları, seçilmiş bir organ olarak halkı temsil edebilmeleri, karar alma ve uygulama imkanlarına sahip olmaları gerektiği vurgulandı. Ortaya çıkış aşamasında tavsiye niteliğinde belge olması tartışmalarını aşan belge, Avrupa ülkeleri için bağlayıcı niteliğe kavuşarak, 15 Ekim 1985'de imzaya açıldı. Türkiye ise Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı Sözleşmesi'ni 21 Kasım 1988'de bazı madde ve paragraflarına çekinceler de koyarak imzaladı ve "Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun" ile Meclis'te 8 Mayıs 1991'de onayladı. 6 Ağustos 1992'de Bakanlar Kurulu tarafından onaylanması ile de 1 Nisan 1993'de yürürlüğe girdi.
YEREL DEMOKRASİYE ÇEKİNCE
Fakat Türkiye özellikle belediyelerin kendi mali kaynaklarını oluşturması ve iradi kararlar alabilmesini öngören maddelere ise çekince koydu. Türkiye'nin çekince koyduğu madde ve paragraflar ise sırasıyla şu şekildedir:
* Yerel makamları doğrudan ilgilendirilen planlama ve karar süreçlerinde kendilerine danışılması (Madde 4, Paragraf 6)
* Yerel yönetimlerin iç örgütlenmelerin kendilerince belirlenmesi (Madde 6, Paragraf 1),
* Yerel olarak seçilmiş kişilerin görevleriyle bağdaşmayacak işlev ve faaliyetlerinin kanun ve temel hukuk ilkelerine göre belirlenmesi (Madde 7, Paragraf 3),
* Vesayet denetimine ancak, vesayetle korunmak istenen yararlarla orantılı olması durumunda izin verilmesi (Madde 8, Paragraf 3)
* Yerel yönetimlere kaynak sağlanmasında hizmet maliyetlerindeki artışların mümkün olduğunca hesaba katılması (Madde 9, Paragraf 4)
* Yeniden dağıtılacak mali kaynakların yerel makamlara tahsisinin nasıl yapılacağı konusunda, yerel yönetimlere önceden danışılması (Madde 9, Paragraf 6)
* Yapılacak mali yardımların, yerel yönetimlerin kendi politikalarını uygulama konusundaki temel özgürlüklerini mümkün olduğu ölçüde ortadan kaldırmaması (Madde 9, Paragraf 7)
* Yerel yönetimlerin haklarını savunabilmeleri için uluslararası yerel yönetim birimleriyle işbirliği yapabilmeleri, uluslararası birliklere katılabilmeleri
(Madde 10, Paragraf 2 ve 3),
* Yerel yönetimlerin iç hukukta kendilerine tanınmış olan yetkileri serbestçe savunabilmek için yargı yoluna başvurabilmeleri (madde 11).
DEMOKRATİKLEŞME DEĞİL TUTUKLAMA
Sözleşme ile yerel toplulukların yerel nitelikte olan işleri, kendi başına, kendi organlarıyla yürütülebilmesini öngörürken yerel yönetimleri, kendi temel kurallarını koyma, kendi faaliyetlerini istediği şekilde yürütebilme, merkezi yönetimin yerel işlere karışmasını önleyebilme ve kendi yerel kaynaklarını oluşturabilme yetkilerini amaçlıyordu. Yine yerel demokrasinin gelişimi doğrultusunda, merkeze ait yetkilerin mümkün olduğunca yerinden yönetim birimlerine aktarılması zorunluluğu bulunduğu halde Türkiye bugüne dek tam tersi bir yol izledi. AKP, 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminin ardından ilan ettiği olağanüstü hal yetkisiyle çıkardığı kararnamelerle belediyelere kayyım atamanın yolunu açtı. Uygulamayla Barış ve Demokrasi Partisi'nin (BDP) kazandığı 102 belediyenin 94'üne kayyım atandı, akabinde 2019 seçimlerinde Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) kazandığı 65 belediyeden 6'sı hariç hepsine kayyım atadı. Yüksek Seçim Kurulu ise, seçimi kazanan bazı belediye başkanlarına ise Kanun Hükmünde Kararname kamu görevinden çıkarıldıkları gerekçesiyle mazbatalarını vermedi, mazbatayı seçimde ikinci gelen iktidar partisi adaylarına verdi. 31 Mart 2024'teki yerel seçimler sonrasında ise 10'u DEM Parti, 3'ü CHP belediyesi olmak üzere 13 belediyeye kayyım atandı. CHP'li İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu olmak üzere 11 CHP'li belediye başkanı da tutuklandı. Kayyım atamalarının ve belediye başkanlarının tutuklaması uygulamasının son bulup bulmayacağı ise belirsizliğini koruyor.
BELEDİYELER 'SİLKELENDİ'
Özellikle muhalif partilerin kazandığı yerel yönetimlere yönelik mali baskı da giderek artmış durumda. 2024 yerel seçimlerinde AKP elindeki birçok belediye muhalefet partileri tarafından kazanılırken, seçimlerden 7 ay sonra Aralık ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan, belediyelerin SGK borçlarına yönelik talimat vererek, "Kendilerini daha kararlı bir şekilde silkelemende fayda var" dedi. Bu açıklamanın ardından muhalefetin kazandığı belediyelere yönelik İller Bankası'nın uyguladığı kesintiler arttı, belediyelere haciz iddiaları gündeme geldi. Kesintiler nedeniyle belediyeler önemli mali sorunlarla karşı karşıya kalırken, bazı belediyeler işçi maaşlarını dahi ödeyemez duruma geldi.
VESAYET DENETİMİ
Yerel yönetimlere yönelik baskı, kanunlarla düzenlenmiş yetkilerin de bir hal alırken, yerel yönetimlerle ilgili hukuki düzenlemeler ise bir "vesayet" ilkesine dayanıyor. Merkezi idare ile yerel yönetimler arasındaki ilişkiler hem anayasa hem de çeşitli kanuni düzenlemeler ile belirleniyor. 1982 Anayasası'nın 123'üncü maddesi, "İdare kuruluş ve görevleri ile bir bütündür ve kanunla düzenlenir" ve 127'nci Madde'de "Mahalli idarelerin kuruluş ve görevleri ile yetkileri, yerinden yönetim ilkesine uygun olarak kanunla düzenlenir" bu konudaki yasal düzenlemelere işaret eder. Ancak, devamında, "Merkezi idare, mahalli idareler üzerinde, mahalli hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve mahalli ihtiyaçların gereği gibi karşılanması amacıyla, kanunda belirtilen esas ve usuller dairesinde idari vesayet yetkisine sahiptir" diyerek yerel yönetimleri vesayete bağlar.
KONUŞULAN YENİ DÜZENLEME
AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan 14 Mayıs'ta yaptığı grup toplantısı konuşmasında bu yasaların da gerisine gidilebileceğinin işaretini verdi. Belediyelerin harcamalarının denetlenmesi konusunda ve büyükşehir, ilçe, il belediyeleri, il özel idareleri arasında yetki karmaşası olduğunu söyleyen Erdoğan, yapılacak düzenlemelerle belediyelerin görev, yetki ve sorumluluklarının daha net tanımlanması; büyükşehir, ilçe ve şehir belediye başkanlarının bazı yetkilerinin sınırlandırılması ve dağıtılması ve harcamalara sıkı denetim getirilmesi gibi önerilerini sundu. Yine AKP'li yetkililerin söylemlerine göre kentsel dönüşüm gibi konulardaki yükümlülüklerini yerine getirmeyen belediyeler için "zorlayıcı veya devredici düzenlemeler" yapılması istendi. Belediyelerin imar izni alanındaki yetkilerinin daraltılması veya paylaşılması da konuşulurken, bu konularda tek başına belediyenin yetkili olması yerine vali, kaymakam, belediye, ilgili bakanlık temsilcilerinin de içinde yer alacağı bir kurulun oluşturulması düşünülüyor.
İktidar, bir yandan muhalefetin çoğunluğu elinde bulundurduğu belediyelerin yetkilerini kısarak varlığını sürdürme arayışı ile Kürt sorunun "demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözümü kolaylaştıracak" Avrupa Yerel Yönetimler Şartı'na koyduğu çekinceleri kaldırma ikilemi ile karşı karşıya.
İktidarın Kürt sorununun çözümsüzlüğü ekseninde uzun süredir "beka" etrafından şekillendirdiği tek merkezli güçle şekillenen güvenlikçi politikalar iflas ederken, dünyanın birçok yerinde etnik, dini ve kültürel özerklikler, ülkeler "bekalarını" koruyor. Dünya üzerinde birçok örneğine rastlanan özerk bölge ve kentler; halkın doğrudan yönetime katılabildiği, belediyelerin kendi mali kaynaklarını oluşturabildiği ve hizmetin yerel yönetimlerin iradesine bırakıldığı bir durumda ilerliyor. Irak'ta Federe Kürdistan Bölgesi, İngiltere'de Kuzey İrlanda, Çin'de Hong Kong, Macau, Finlandiya'da Aland, Azerbaycan'da Nahçivan, Endonezya'da Ace ve 4 tane daha özerk bölge, Filipinler'de Bangsamoro, Gürcistan'da Abaza, Acara, Güney Osetya, Moldova'da Gagavuzya ve Transdinyester, Özbekistan'da Karakalpakistan gibi özerk bölgeler buluyor. İspanya'da Bask ve Katalonya'nın da bulunduğu 17 özerk bölge ve 2 özerk şehir, Rusya'da 22 özerk cumhuriyet, 1 özerk şehir, 4 özerk bölge, Hindistan'da 20 özerk bölge, Myanmar'da 6 özerk bölge, İtalya'da 7 özerk bölge, 2 özerk şehir ve Çin'de 30 tane özerk vilayet bulunuyor. Yine Bolivya, Yunanistan, Sırbistan, Hollanda, Yeni Zelanda, Kamboçya, Tanzanya, Somali, Panama, Nikaragua, Fiji, Danimarka, Meksika, Papua Yeni Gine, Saint Kitts ve Nevis, Trinidad ve Tobago gibi onlarca ülkede de özerk bölge, kente ya da adalar bulunuyor. Bu özerk bölge ve vilayetler kendi parlamentolarını kurma, yerelde alınan kararlar üzerinde inisiyatif sahibi olma ve anadilde eğitim başta olmak üzere birçok kültürel ve etnik hakka da sahipler.
MA / Tolga Güney