WAN - İktidarın süreçte attığı tek somut adımın Meclis'te kurulan komisyon olduğunu ifade eden siyasi parti ve sivil toplum örgütü temsilcileri, temel talebin Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü olduğunu belirtti.
	Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın başlattığı Barış ve Demokratik Toplum Süreci kapsamında, Kürt Özgürlük Hareketi, 26 Ekim'de Qendîl dağlarının eteklerinde düzenlediği basın açıklamasıyla güçlerini "Medya Savunma Alanları'na" çekme kararını duyurdu. Açıklamada, sürecin ikinci aşaması kapsamında gerçekleştiği ifade edilerek, "geçiş hukukuna" ihtiyaç olduğu kaydedildi. Meclis'te kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, dinlemelerin sonuna yaklaşırken bu konuda hangi yasal düzenlemeleri önereceği ise belirsizliğini koruyor. 
	Wan'da mikrofon uzattığımız siyasi parti ve sivil toplum örgütlerinin temsilcileri devletin ve iktidarın süreç kapsamında adım atmamasını eleştirerek, sürecin ancak karşılıklı adımlarla ilerleyebileceğini belirtti. 
	Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Wan İl Eşbaşkanı Cemal Demir, "Sayın Öcalan'ın ve PKK'nin attığı bu kadar önemli adıma rağmen devlet hala doğru düzgün bir adım atmış değil. Evet, Meclis'te bir komisyon kuruldu; ancak daha fazlası olmadı. Bu asla yeterli değil. Bir an önce adımların atılarak süreç desteklenmeli, yeni bir aşamaya geçilmelidir. Bu sürecin kanunlaşması gerekiyor. En büyük ihtiyaç budur" ifadelerini kullandı.
	İnsan hakları ihlallerinin önlenmesi, tutsaklar için acilen yeni kanunların çıkarılması gerektiğini vurgulayan Demir, "Bu süreç sadece Kürt hareketi, Kürt siyaseti için değil tüm Ortadoğu halkları için önemli bir süreç. Barış tüm halklar, kurumlar, partiler için bir ihtiyaçtır. Bu sürece AKP'nin de, MHP'nin de CHP'nin de ihtiyacı var. Bu toplumun tüm parçaları birbirine bağlıdır. Bir arada yaşam için herkes bu sürecin bir ucundan tutmalıdır" diye konuştu.   
	'DEVLET SÜRECİ YAYIYOR'
	Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Wan İl Eşbaşkanı Gülşen Kurt, Kürt Özgürlük Hareketi'nin somut ve net adımlarına rağmen, devlet ve iktidarın süreci zaman yaydığına dikkati çeken Gülşen Kurt, "Devletin isteksiz bir tavır sergilemesi kabul edilemez bir durum yaratmıştır. Süreci takip etmek üzere Meclis'te kurulan komisyonun üç aydır dinlemelerden ve rutin görüşmelerden öte somut bir hukuki veya siyasi adım atmamış olması, halkta devlete karşı derin bir güvensizlik ve endişeyi beraberinde getirmektedir" diye belirtti.
	'ABDULLAH ÖCALAN'IN FİZİKİ ÖZGÜRLÜĞÜ SAĞLANMALI'
	Atılması gereken en somut adımların başında Abdullah Öcalan'ın fiziki özgürlüğünün sağlanması olduğunu ifade eden Gülşen Kurt, "İktidar, süreci lafta bırakmamalı, hukuki ve siyasi zeminini hızla inşa etmelidir. Kürt dili ve kimliğine dönük tüm kısıtlayıcı yasalar kaldırılmalı. Siyasi tutsaklara yönelik demokratik yasalar çıkarılmalı. Yerel yönetimler noktasında, demokratik özerkliği güçlendirecek yasal düzenlemeler ivedilikle hayata geçirilmelidir. Bugün ülkede yaşanan adaletsizlikler, hukuksuzluklar, yoksulluk, doğa ve kadın kırımları, yıllardır dayatılan tekli, retçi ve inkârcı politikalardan kaynaklanmaktadır. Kürt halkının ve tüm halkların özgür, eşit bir yaşam sürmesi, demokrasinin yerleşmesi, tüm bu hukuksuzlukların sona ermesi, ancak Sayın Öcalan'ın sunduğu demokratik ulus ve barış paradigmasının inşasıyla mümkündür" şeklinde konuştu. 
	İktidarın CHP'ye yönelik operasyonları ve baskı politikasının sürece olumsuz yansıdığını dile getiren Gülşen Kurt, şöyle devam etti: "Barış sürecinin ruhuna uygun olmayan, demokrasiyle bağdaşmayan bu tutumlar iktidarın barışa ve sürece olan samimiyetini de sorgulatıyor. Bugün yürütülen barış süreci sadece iktidarla yürüyen dar bir süreç değildir. Tüm muhalefet partilerinin, aydın-yazarların, demokratik tüm kurumların ve halkın beklentilerinin olduğu bir süreçtir. Bu barış sürecinin sağlıklı yürümesi için barışın ruhuna uygun şekilde, demokrasinin ve hukuki atmosferin sağlanması bu barışı Türkiye’nin barışı haline getirecektir."
	'BİRİNCİ ÖNCELİĞİMİZ UMUT HAKKININ İŞLETİLMESİ'
	Hak ihlallerinin ana merkezlerinden biri olan cezaevlerinde tutsaklara dönük ayrımcı, hukuksuz uygulamaların sürdüğünü söyleyen Wan Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Yardımlaşma Derneği (Wan TUHAY-DER) Eşbaşkanı Osman Başak, sürece rağmen cezaevlerinde hukuksuzlukların sürdüğünü belirtti. Kürt Özgürlük Hareketi'nin son süreçte barış için hep olumlu adımlar atmasına karşın devlet tarafından somut ve olumlu adımlar atılmadığını belirten Başak, "Biz tutsak aileleri derneği olarak devletin Sayın Öcalan'ın çağrısına ve Kürt Özgürlük Hareketi'nin adımlarına kulak vermesi çağrısında bulunuyoruz. Türkiye'de onurlu ve kalıcı bir barışın sağlanmasını istiyoruz. Sayın Öcalan başta olmak üzere tüm siyasi tutsaklar için 'umut hakkının' işletilmesi bizim ilk talebimizdir" dedi.  
	'ARTIK KAN DÖKÜLSÜN İSTEMİYORUZ'
	Kürt sorununun çözümsüzlüğünün yıllarca pek çok kayba neden olduğunu ifade eden Medeniyetler Beşiğinde Yakınlarını Kaybeden Ailelerle Yardımlaşma, Dayanışma, Kültür ve Birlik Derneği (MEBYADER) Eşbaşkanı Yusuf Dündar, PKK'nin silahları yakma ve geri çekilme süreçlerinin halkta hüzün yaşatma sebebinin halkın PKK'yi "kendi gücü" olarak görmesinden geldiğini söyledi. Tüm bunlara rağmen halkın Kürt Özgürlük Hareketi'nin attığı adımlara inandığını ve güvendiğini ifade eden Dündar, ancak sürece rağmen gelen gerilla cenazelerine saldırıların sürdüğünü ifade etti. Dündar şunları söyledi: "Herkese açık olan taziye evleri gerilla ailelerine açılmıyor. Askerlerin, polislerin emirleriyle yaşanıyor bunlar. Bu devlet içerisinde bu süreci istemeyen bazı kan seviciler var. Biz MEBYADER olarak artık bu kanın akmasını istemiyoruz. Talebimiz bu kadar basit. Biz ne asker ne polis ne de gerilla cenazesi gelsin istemiyoruz. Hala cenazesini alamamış, cenazesi kimsesizler mezarlığında olan insanlarımız var. Bu ailelerimiz hala savcılığa, emniyete, mahkemelere giderek cenazeleri için başvuruda bulunuyor. Ailelerimiz cenazelerine hasret. Yakınlarını kaybeden aileler artık savaş siyaseti istemiyor. Kan dökmekten bir an önce vazgeçilerek kalıcı ve onurlu barış için adımlar atılmasını istiyoruz. Bu devlet uzun süredir kendi kanunlarını dahi uygulamıyor. İstemimiz bu yasaların uygulatılması. Bir kısmımız toprak altında bir kısmımız ise cezaevlerinde. Bu yasalar uygulanarak en azından tutsaklarımız dışarı çıkarılsın istiyoruz. Kimsesizler mezarlıklarında bulunan cenazelerimizi almak istiyoruz. Kürt halkı çatışmalı süreçler boyunca yaşayabileceği her şeyi yaşadı zaten. O yüzden Kürt halkı her şeye de hazırdır. Biz mücadelemize ve Önderimize inanıyoruz."
	'KÜRTÇEYE STATÜ VERİLMESİ ŞART'
	Kürt halkının en önemli önceliklerinden birinin Kürtçeye statü ve anadilde eğitim olduğunu belirten Kürt Kültürünü ve Dilini Geliştirme Derneği (KURDÎGEH) Yöneticisi Çetin Ergin, ise şunları kaydetti: "Kürt halkı barış ve demokrasi için her zaman hazırdı. Ancak devlet hala olduğu yerde duruyor. Örneğin hala Kürtçe önündeki engeller kaldırılmış değil. Hala parlamentoda Kürtçe bilinmeyen bir dil. Konuştuklarında mikrofonlar kapatılıyor. Kürtlerin dili ve kültürü kabul edilmediği sürece bir barış sağlanamaz. Dil olmazsa o halk olmaz. Her halk, toplum o dil ile kendisini var eder. Kürtçe yasaklanırsa, konuşulmazsa biz Kürt halkının varlığından bahsedemeyiz. En başından Kürtçe için statü talebimiz var." 
	MA / Ceylan Şahinli - Özlem Yacan

