Abdullah Öcalan’dan İsrail-İran savaşına çözüm önerisi 2025-06-18 09:05:45 HABER MERKEZİ - Abdullah Öcalan, İsrail ve İran’ın hegemonik hesaplarının gerilimlere yol açtığını belirterek, Ortadoğu’nun Demokratik Uluslar Birliği ile barışa ve güvenliğe kavuşabileceğine işaret etti.  İsrail-İran savaşı, Üçüncü Dünya Savaşı’nı da yeni bir aşamaya taşıdı. İki ülke arasındaki savaş, aynı zamanda Ortadoğu’nun yeniden dizayn sürecinin bir parçası olarak patlak verdi. 7 Ekim 2023'te başlayan İsrail-Filistin savaşıyla yeni bir aşamaya geçen Ortadoğu'nun yeniden dizaynı süreci, ulus devletlerin tedirginliğini de arttırdı. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın tespitini yaptığı Üçüncü Dünya Savaşı, gelinen aşamada tüm bölge devletlerini tehdit eder hale geldi. Abdullah Öcalan, yıllar önce savunmalarından derlenen Demokratik Uygarlık Manifestosu’nun 5’nci cildi olan "Kürt sorunu ve demokratik ulus çözümü: Kültürel soykırım kıskacında Kürtleri savunmak” adlı kitabında günümüzde yaşanan savaş krizini değerlendirerek, çözüm yollarını ortaya koydu.    ORTADOĞU’DA SORUNLARIN TEMEL NEDENİ   Abdullah Öcalan, “Ortadoğu’da Ulus-Devlet Dengesi ve Kürt Sorunu” başlığı altında Ortadoğu’nun güncel temel sorunlarının altında ulus-devletlerin kurgulanması yattığını, Birinci Dünya Savaşı’nda kurgulanan Ortadoğu siyasi haritasının da en az yüzyıl sürecek sorunların oluşması amacıyla çizildiğini ifade etti. Avrupa’da ‘Barış Son Veren Barış’ rolü oynayan Versailles Antlaşması’nda olduğu gibi Ortadoğu’da Sykes-Picot Antlaşması’nın benzer bunalıma ve çıkmaza yol açtığını belirten Abdullah Öcalan, savaşın sonunda ortaya çıkan tüm ulus-devletler içte kendi halklarına, dışta birbirlerine karşı savaştırılan organizasyonlar durumunda olduğuna işaret etti. Bu durumun geleneksel toplumun tasfiyesi, halklara karşı savaş anlamına geldiğini, cetvelle çizilen haritaların ise, yapay devletlerarasındaki savaşlara çağrı anlamı taşıdığını kaydetti.    ORTADOĞU’DA ULUS-DEVLET DENGESİ!    Abdullah Öcalan, İsrail’in kurgulanışının mevcut haliyle yüz yıllık savaşı geride bıraktığına dikkat çekerek, “Daha ne kadar büyük savaşlara yol açabileceği kestirilememektedir. Küçücük Lübnan sürekli savaş halindedir. Suriye sürekli sıkıyönetim altında ve İsrail ile savaş halindedir. Irak devleti zaten kuruluşu boyunca iç ve dış savaş demekti. İran’ın farklı bir konumu yoktur. Ortadoğu’nun tüm ulus-devletlerinin inşasındaki mantık var olan toplumsal sorunları çözmeye değil, sorunları daha da çoğaltarak bu ulus-devletleri daimi iç ve dış savaş rejimleri halinde tutmaya dayanır. Bunun temel nedeni İsrail’in hegemonik güçlerin çekirdeği olarak inşa edilmesidir. İsrail’i hegemonik çekirdek olarak kavramadıkça, Ortadoğu ulus-devlet dengesinin veya dengesizliğinin nasıl kurgulandığını ve tesis edildiğini de kavrayamayız” dedi.    SON 200 YILDA YAŞANAN ÇATIŞMALAR    Abdullah Öcalan, “Ortadoğu’da Modernite Savaşları ve Olası Sonuçları” başlığında Ortadoğu’da son iki yüz yılda yaşanan çatışmaları doğru kavramak gerektiğinin altını çizerek, “Ortadoğu’daki çatışmaları ne dar anlamdaki Batılı sınıfsal ve ulusal savaş paradigmasıyla ne de radikal ve ılımlı siyasal İslâm’ın iktidar ve devlet savaşlarıyla nitelemek yeterlidir. Şüphesiz çatışmaların bu boyutları da vardır. Bu boyutlardaki çatışmalar daha çok iktidar ve devlet alanlarını ilgilendirir. Fakat savaşların tüm bu iktidar boyutlarını aşan niteliği daha önemlidir. Kaldı ki, iktidar ve devlet boyutlu çatışmalar ne kadar kapsamlı ve uzun süreli olurlarsa olsunlar, hegemonik iktidar alanının dışına çıkacak güçte değildirler. Buna karşılık modernite boyutlarındaki çatışmaların karakteri farklı ve hâkim moderniteyi aşacak niteliktedir” diye belirtti.   ‘ORTADOĞU İRAN ÜZERİNDEN ŞEKİLLENECEK’    İran’ı ayrı bir başlıkta değerlendiren Abdullah Öcalan, “İran her an atom felaketiyle de karşılaşabilir” uyarısında bulunarak, şöyle devam etti: “İran kültürü başından itibaren ulus-devletçilik başta olmak üzere kapitalist modernite ile kavgalıdır. Dayatılan tüm bu unsurlara karşı direnmektedir. Çok yerel ve tarihsel bir olguymuş gibi dayatılan Şiacılığın bile bir milliyetçilik olduğunu, kapitalist modernitenin bir türevini oluşturduğunu ve İran İslâmî Devriminin bu maskeyle boşa çıkarıldığını İran halkları daha şimdiden kavramakta ve ayağa kalkmaktadır. Özellikle İran çok eski olan devlet geleneğini kullanarak sözüm ona kapitalist modernite ile baş edeceğini, daha doğrusu böylesi bir imaj yaratarak sistem tarafından kabul göreceğini sanmaktadır. Tarihi bu temelde kullanmak herhalde tükenmişliğin en gözükara biçimi olsa gerek. Moderniteyi bu kadar tarihsel gelenekle, geleneği bu kadar moderniteyle karıştırıp ulus-devletçiliğini kurtaracağını sanmak ancak kurnazlıkla izah edilebilir. Bu nedenlerle yakın geleceğin Ortadoğu’su belki de İran üzerinden şekillenecektir.    ‘İRAN MASKELİ DURUŞUNU KURTARAMAZ’    İran gerçekten modernite tartışmalarının ana merkezi konumundadır. Şia milliyetçiliği ne kadar saptırsa da, modernite üzerindeki ideolojik ve politik tartışma büyüyerek devam edecektir. İran halkları kapitalist moderniteyi diğer halklardan daha fazla tanımaktadır ve ona boyun eğmemekte kararlı görünmektedir. Mevcut Şia milliyetçiliği ne kadar sahte anti-İsrailcilik, anti-Amerikancılık ve anti-Batıcılık yaparsa yapsın, uzun süreli olarak İran halklarının kendileri için uygun modernite arayışının önüne geçemez; hatta ABD ve İsrail’le uzlaşsa bile halkların bu arayışı karşısında maskeli duruşunu kurtaramaz. İran kültüründe hakikat arayışı güçlüdür. Ayrıca İran’da tarih kadar eski bir komünal yaşam geleneği vardır. Dolayısıyla İran’ın yakın geleceğinde gerçek anlamda bir modernite savaşına tanık olabiliriz.”    ‘ÇÖZÜLMELER VE ÇATIŞMALAR KAÇINILMAZDIR’   Abdullah Öcalan, “Ortadoğu Bunalımında Demokratik Modernite Çözümü” başlığı altında ise İran gibi her an parçalanmaya ve bölünmeye uygun potansiyele sahip bir ülke için ulus-devletçilik için “dibine yerleştirilmiş atom bombası” benzetmesinde bulunarak, şunları söyledi: “Sürekli ulus-devletçiliği daha da katılaştıran Şia milliyetçiliği de, tüm modernite cambazlıklarına rağmen, İran’ın bölünmesini ve parçalanmasını durduramayacağı gibi daha da hızlandırır. Özellikle İran için demokratik ulus kuramı günlük olarak kullanılması gereken bir ilaç gibidir. Kapitalist moderniteye karşı oldukça direngen olan İran kültürünü ve halkını tarih boyunca peşinde koştuğu eşit, özgür ve demokratik bir dünyaya ancak demokratik ulus zihniyeti taşıyabilir. Önündeki çatıştırıcı ve savaştırıcı ulus-devletçi komplo ve suikastları boşa çıkartıp onurlu bir barışa kavuşturabilir. Toplumsal sorunlar zihnen çözümlenmedikçe, yapısal olarak da çözüme kavuşamazlar. Demokratik ulus zihniyeti Orta Asya’dan Hindistan’a kadar çok büyük bir çeşitlilik gösteren kültürler ve halklar için en uygun bütünleştirici çerçeveyi oluşturmaktadır. Kaldı ki, bu mekânlardaki kültürler ve halklar tarih boyunca konfederal türden ortak siyasi çatılar, imparatorluklar altında yaşayarak, ideal olmasa da varlıklarını ve özgünlüklerini koruyabilmişlerdir. İster dincilik ister laik milliyetçilik tarzında olsun, ulus- devletçilik zihniyeti devam ettikçe, bu toplumların daha da çözülmeleri ve çatışmaları kaçınılmazdır. İran için olduğu gibi bu geniş coğrafyalar için de önce bölgesel, onunla iç içe olacak şekilde demokratik ulusal birlikleri Ortadoğu çapında geliştirmek gerekir.”    ÇÖZÜM YOLU: DEMOKRATİK ULUSLAR BİRLİĞİ    Kürt Halk Önderi, en uygun alternatifin Ortadoğu çapında geliştirilecek bir Demokratik Ulusal Birlik projesi olduğuna işaret ederek, “Ulus-devletin hegemonik çekirdeği olan İsrail gerçeği açısından da demokratik ulus kuram ve kavramları hayati ölçüde çözümleyici rol oynar. İsrail’in geleceği için iki yol vardır. Birinci yol, mevcut çizgisiyle hegemonyasını sürdürmek için sürekli savaşlar çıkararak bölgesel bir imparatorluğa dönüşmesidir. İsrail’in Nil’den Fırat’a kadar, hatta daha ötelere ilişkin bir hegemonik projesinin olduğu bilinmektedir. Osmanlı İmparatorluğu sonrası için geliştirilen bir projedir bu. Bu projenin uygulanmasında oldukça mesafe alınmışsa da, amacına ulaşma konusunda henüz yetersiz olduğu belirtilebilir. Son zamanlarda karşısına çıkan İran’ın da benzer hegemonik hesaplarının olması aralarında gerginliğe yol açmaktadır. Türkiye ile de ne kadar ciddi olduğu bilinmeyen benzer bir gerginliği yaşamaktadır. Dolayısıyla oldukça çatışmalı geçecek bir bölgesel hegemonik mücadele süreci de söz konusudur. Daha da büyümesi kaçınılmaz ulus-devlet kaynaklı sorunları bizzat bu karşılıklı hegemonik hesaplar doğurmaktadır. İsrail ve Yahudi halkı için ikinci yol, etrafı ha bire düşmanlarla kuşatılan bir çember içinde olmaktan çıkıp, Ortadoğu Demokratik Uluslar Birliği projesine katılmak, bu temelde çıkış için olumlu inisiyatif almaktır. İsrail’in arkasındaki entelektüel ve maddi sermaye Demokratik Uluslar Birliği projesi için çok önemli rol oynayabilir. Hem kendini demokratik bir ulus halinde daha da sağlamlaştırır, hem de bunu Ortadoğu çapında geliştirilmiş Demokratik Uluslar Birliği kapsamına alarak, çok muhtaç olduğu kalıcı bir barışa ve güvenliğe kavuşabilir” önerisinde bulundu.   ‘BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ’NİN BAŞARI ŞANSI YOK’   Abdullah Öcalan, buna karşı ABD öncülüklü Büyük Ortadoğu Projesi’nin başarı şansının olmadığını vurgulayarak, “Zaten bu proje ulus-devletlere dayalıdır. Benzer birçok proje Ortadoğu’yu daha çok karışıklığa itmiştir. Son projenin yol açtığı durumlar da farklı olmamıştır. Ulus-devletçilik mantığı aşılmadıkça, hiçbir proje Ortadoğu’yu yaşadığı derin bunalımlar ve sorunlardan kurtaramaz, çatışmalar ve savaşlardan alıkoyamaz. Gerek var olan Arap Birliği gerekse İslâm Konferansı örgütleri aynı ulus-devlet mantığıyla sakatlanmış oldukları için, hiçbir sorunu çözümleyici rolleri olmamıştır. Mevcut zihniyet ve yapılanmalarını aşmadıkça çözüm şansları da olamaz. Ayrıca ABD ve yerel hegemon güç İsrail’e karşı gerek İran’ın gerekse Türkiye’nin Hizbullah ve El Kaide üzerinden yürüttükleri nüfuz savaşları, sorunları daha da içinden çıkılmaz hale getirmekten başka bir rol oynayamaz. Pay koparma hesapları da her an ters tepebilir. Tüm bu eski ve yeni ulus-devlet oyunlarının Ortadoğu’yu getirdiği durum gözler önündedir. ‘Sorun çözüyoruz, sıfır sorun diplomasisi uyguluyoruz’ adı altında, daha da büyümüş ve içinden çıkılmaz bir hal alan sorunlar yumağı haline getirilmiş Ortadoğu’nun bu durumu, bütün açıklığıyla sergilediğimiz gibi yapısaldır ve bu da ulus-devletçilikten kaynaklanmaktadır. Aynı açıklıkla belirttiğimiz gibi, demokratik modernitenin demokratik ulus zihniyeti ve demokratik özerklik yapılanması bu kaotik durumdan çıkışın en uygun eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik modelidir, yeni paradigmasıdır. Herkese, her topluma kalıcı barışın ve güvenliğin yolunu gösteren bir modeldir” diye belirtti.   MA / Özgür Paksoy