DFG 3 gazeteciyi andı: Özgür Basın şehitleri onurumuzdur 2025-07-28 10:43:35   AMED – DFG, katledilen gazeteciler Ferhat Tepe, Çetin Abayay ve Yahya Orhan’ı anarak, “Özgür Basın şehitleri onurumuzdur, mücadele gerekçemizdir” dedi.    Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG), 1990’lı yıllarda faili meçhul cinayetlerde katledilen gazeteciler Ferhat Tepe, Çetin Ababay ve Yahya Orhan’ı andı. Gazetecilerin Özgür Basın'nın mirasını omuzlarına alarak, hakikatlerin karanlıkta kalmaması için mücadele ettiği vurgulanan açıklamada, “Ferhat, Çetin ve Yahya’nın, hakikat mücadelesini hazmedemeyen karanlık güçler, 92-93 yılları Temmuz ayında üç gazeteciyi hedef aldı. Üç gazeteci de gerçekleri karanlıkta bırakmak isteyen güçler tarafından katledildi” denildi.  Canları pahasına mücadele yürüten gazetelerin kalemlerinin yerde kalmadığının kaydedildiği açıklamada, “Özgür Basın şehitleri onurumuzdur, mücadele gerekçemizdir” diye belirtildi.    Açıklamada, katledilen gazetecilerin yaşam öykülerine yer verildi;    FERHAT TEPE   "Ferhat Tepe, 1974 yılının Mayıs ayında Bitlis’te dünyaya gözlerini açtı. İlk, orta öğrenimini Bitlis’te tamamlayan Tepe, lise sonda Özgür Gündem Gazetesi'nin Bitlis muhabiri olarak çalışmaya başladı. Özgür Gündem’de çalıştığı esnada 28 Temmuz 1993'de şehir merkezinde bulunan evinden çıkarken 3 kişi tarafından kaçırıldı. Kaçırılırken, bindirildiği araba daha sonra Bitlis İlçe Karakolu önünde görülürken, Tepe ailesinin yapmış olduğu tüm başvurulara rağmen gözaltında olduğu kabul edilmedi.   O dönem Demokrasi Partisi (DEP) Bitlis İl Başkanı olan baba İshak Tepe’yi kendilerini ‘Türk İntikam Tugayı’ olarak tanıtan bir grup arayarak, oğlunu kaçırdıklarını, karşılığında da PKK tarafından alıkonulan turistlerin serbest bırakılmasını ve bir milyarlık fidye istedi. Çalmadık kapı bırakmayan Tepe ailesi, 8 Ağustos'ta acı haberi aldı. Elazığ'ın Hazar Gölü yakınında Ferhat Tepe’nin cansız bedeni bulundu.   Tepe ailesi çocuklarının kaçırılmasına ve katledilmesine ilişkin birçok yere başvuruda bulundu. Ancak etkin bir soruşturma yürütülmedi. Türkiye'deki mahkemelerden sonuç alamayan Tepe ailesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvurdu. AİHM, davaya ilişkin etkin soruşturma yürütmediğinden Türkiye'yi 28 bin Euro maddi tazminata mahkum etti. Adalet arayışını sürdüren Tepe ailesinin, AİHM'in Türkiye'yi mahkum eden kararı sonrası yaptığı tüm suç duyuruları da gerekçesiz reddedildi. Tepe'yi Diyarbakır Jandarma Alay Komutanlığı'nda işkence esnasında gördüğünü söyleyen 14 kişi ise hiçbir zaman dinlenmedi. Aslında Ferhat’ın katledilmesi karanlıkta bırakılmak isteniyordu. Çünkü devlet gerçeklerin açığa çıkmasını istemiyordu, o yüzden kaybetmeye çalışmıştı Ferhat’ı. Aradan geçen 27 yılda katiller elbette vicdanlarda mahkum edildi. Ancak devlet hiçbir zaman olayın perde arkasının ortaya çıkmasını istemedi.    ÇETİN ABAYAY   Çetin Abayay, 1969 yılında Batman’da doğdu. Dört çocuklu bir ailede büyüdü. Ancak aile devletin baskı ve işkence politikalarıyla 12 Eylül Askeri Darbe döneminde karşılaşmıştı. Nitekim Çetin’in babası Mehmet Abayay cezaevinde uzun süre kaldı ve tahliyesinden kısa bir süre sonra yaşamını yitirdi. Böylesi bir ortamda büyüyen Çetin, fedakâr bir kişiliğe sahipti. Bir gün üstündeki elbiseleri ve ayakkabısını ihtiyacı olan birisine vermiş, kendisi onun yırtık pırtık elbiseleriyle eve dönmüştü. Çocukluğundan beri Kürt ulusal mücadelesinde yer aldı. Daha lise ikinci sınıfta, 16 yaşındayken tutuklandı. Siirt’teki Jandarma Komutanlığı’nda altı ay tutuldu. O dönemde Çetin’in ellerinde olduğunu kabul etmediler ve kimseyle görüştürmediler. Sonra Diyarbakır Cezaevi’ne gönderildi ve orada beş ay kaldı. Annesi o dönemde cezaevinde ziyarete gittiğinde oğlu Çetin’i tanıyamamıştı.   Çetin Abayay, cezaevinden tahliye olunca liseyi bitirdi. Sonra yine tutuklandı ve PKK davasından iki yıl cezaevinde kaldı. Daha sonra da sık sık gözaltına alındı. Çünkü Batman’da o dönemde ne zaman bir olay çıksa hep onu sorumlu tutuyorlardı.   Özgür Halk çalışanları o dönemde tehdit edilip işi bırakmak zorunda kalınca, Çetin Abayay, büroyu açık tutma konusunda kendini sorumlu hissetti ve gazeteciliğe başladı. O dönem, aile telefonla aranıyor ve tehdit ediliyordu. Çetin tehdit edilmesine ve arkadaşlarının öldürülmesine rağmen, her sabah o büronun kapısını açtı ve canı pahasına gazetecilik yaptı. 29 Temmuz 1992 günü, bir arkadaşıyla birlikte evine giderken, saat 19.30 civarında saldırdılar. İkisi 18-19 yaşlarında, biri 25 yaşlarında olan üç saldırgan, daha sonra Çetin’in yanındaki arkadaşına da ateş etmek istedi ama silahları tutukluk yapınca kaçtılar. Ölümden dönen yanındaki arkadaşı, saldırıyı aileye haber verdi.   Tanıkların anlatımına göre polisler Çetin’in vurulmasından hemen sonra olay yerine gelmiş, Çetin’i Batman Devlet Hastanesi’ne götürmüşler. Aile de hemen hastaneye koştu. Hastanedeki ilk müdahaleden sonra Çetin ambulansla Diyarbakır Tıp Fakültesi Hastanesi’ne götürüldü. Geceyi orada geçirdi; ancak ertesi gün yani 30 Temmuz 1992 günü, saat 10.00’da yaşamını yitirdi.   YAHYA ORHAN   Yahya Orhan, 1964 yılında Batman’ın Gerçüş ilçesinde doğdu. Kendisi küçük yaştayken, babasını kanserden kaybeden Yahya, Gerçüş Lisesi’ni bitirdikten sonra üniversiteye gidemedi; çünkü 3 erkek, 4 kız kardeşin en büyüğü olarak ailenin geçimini sağlamak için çalışmak zorunda kalmıştı. Daha önceleri başka gazeteler için çalışan Yahya Orhan, en son çalıştığı Güneş gazetesi kapandıktan sonra katıldığı Yeni Ülke gazetemizde çok mutluydu. 1984 yılında evlendiği eşi Türkan’a “Artık kendimiz için çalışacağız” diyordu. Haftalık Yeni Ülke’nin neredeyse tüm bölge muhabirleri gibi, o da günlük Özgür Gündem gazetesine geçti. Bu dönemde Yahya, defalarca tehdit edilmiş, hatta bir keresinde bizzat Gercüş kaymakamı, öldürüleceğini söylemişti. Ama yüreği halkının sevgisiyle dolu olan bu insanın gerçekleri yazmasına engel olamadılar. Gercüş’te 21 Mart 1992 günü yapılan Newroz kutlamalarını izlerken gözaltına alınan Yahya’nın fotoğraf makinesi kırıldı, filmleri yakıldı ve çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. Ancak 28 Haziran 1992 günü Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından serbest bırakıldı.   Yahya Orhan, 31 Temmuz 1992 günü saat 21:00 sıralarında gazete büfesini kapattı ve bir süre kahvehanede oturdu ve saat 23:00 civarında geldiği evinin önünde kurşun yağmuruna tutuldu. Karanlık olduğu için boş kovanları bulamadılar, polis ise herhangi bir araştırma yapmadan cesedi alıp gitti. Sabahleyin yerlerden 27 tane boş kovan toplayıp savcıya teslim edildi. Yahya Orhan’ın katledilmesiyle ilgili dosya, en sonunda devlet sırrı olarak rafa kaldırıldı. Bu dosyadan hiç kimse yargılanmadı."