Muaviye’nin ipi 2025-09-08 12:14:09   HABER MERKEZİ - Kürt sorununun çözümü ve iktidarın tutumunu ele alan yazar Fuat Ali Rıza, “Devlet üzerine düşenleri yapmalı ve hem de Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünü sağlayıp özgür ve aktif siyaset yapmasının önünü açarak gerekenleri yapması önündeki engelleri kaldırmalı” dedi.    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın öncülüğünde başlatılan Barış ve Demokratik Toplum Süreci devam ediyor. Bu kapsamda kurulan komisyon çalışmalarını yürütse de somut bir adım atılmaması ve iktidarın Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik tehditleri sürece dair endişeleri arttırıyor. Konuyu gündemine alan Yen Özgür Politika gazetesi yazarlarından Fuat Ali Rıza, komisyon çalışmaları ve iktidarın açıklamalarını tartıştı.    Fuat Ali Rıza’nın “Muaviye’nin ipi” başlıklı yazısı şöyle: “Yasayla kurulmamış ve epeyce zamana yayılmış olsa da Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi adıyla Meclis’in bir Komisyon oluşturması, ‘Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nin gelişimi konusunda aslında önemli bir heyecan ve umut yaratmıştı. Bu Komisyon’un kuruluşu üzerinden belli bir zaman da geçti. Komisyon şimdiye kadar yedi toplantı gerçekleştirdi. Önümüzdeki günlerde çeşitli kesimleri dinleme çalışmalarına devam edeceği de belirtiliyor.   KOMİSYON KIRILGAN VE ÜRKEK    Öneminden ve yarattığı umuttan kaynaklı olacak ki, söz konusu Komisyon’un çalışmaları daha şimdiden çok yoğun olarak tartışılıyor. Daha doğrusu, farklı kesimler tartışma adı altında Komisyon çalışmalarını etkilemek ve hatta baskı oluşturarak yönlendirmek istiyor. Zaten Komisyon’un kendisi çok kırılgan ve de ürkek. Bu nedenle, söz konusu etkileme tartışmalarının Komisyon’u nereye taşıyacağı daha şimdiden merak edilir durumda.   Kürt tarafı, Komisyon çalışmalarını ‘Çözümlenmesi gereken sorunun adını koymuyor ve sürecin içini boşaltıyor’ diyerek eleştiriyor. Kürt tarafının baş müzakerecisi olan Önder Abdullah Öcalan ile hala görüşmemiş olmasını en temel eleştiri konusu yapıyor. AKP-MHP iktidarının hazırladığı ‘Şehit Aileleri’ ile adeta şov yapılmış olmasını barış ve demokratikleşme sürecinin ruhuna uygun bulmuyor. ‘Barış Anneleri’ne ana dilleri olan Kürtçe konuşma izninin verilmemiş olmasını, çözülmesi gereken Kürt sorununun Komisyon tarafından da devam ettirilmesi olarak değerlendiriyor. Komisyon’un sadece ‘Silahsızlanmaya endekslenmesini’ kabul edilemez olarak görüyor.   ESKİ MECLİS BAŞKANLARININ AÇIKLAMALARI   AKP-MHP iktidarı ise, Komisyon’un ‘Silahsızlanmaya odaklanması ve başka işlerle uğraşmaması gerektiğini’ belirtiyor. Özellikle ‘Eski Meclis Başkanları’nın söz konusu Komisyon’da yaptığı açıklamalara adeta ateş püskürüyor. Eski Meclis Başkanları’nın, ‘Komisyon’un kendi tanımını yapması, çözmesi gereken sorunun adını koyması, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü doğrultusunda cesur adımlar atması’ yönündeki söz ve tavsiyelerinin AKP-MHP tarafını adeta deliye cevirmiş olduğu görülüyor. Bizzat Devlet Bahçeli tarafından Komisyon adeta tehdit edilerek ayar verilmeye çalışılıyor.   HİLE VE OYUN    Burada her iki tarafın da tutumuna ve açıklamasına bakarsak, AKP-MHP tarafının, Türkiye’nin demokratikleşmesine ve Kürt sorununun çözümüne karşı olduğunu açıkça görürüz. Hatta demokratikleşme ve Kürt sorununun adını bile koymak istemiyorlar. Sorunu sadece ‘PKK’nin tasfiyesi ve terörün bitirilmesi’ konularına indirgiyorlar. Komisyon çalışmalarına verdikleri tepki, gerçek yüzlerini ve amaçlarını net olarak açığa çıkartıyor. Aslında yeni bir hile ve oyun içinde oldukları gerçeğini ele veriyorlar.   Buna karşılık Kürt tarafının tutumuna ve açıklamalarına bakarsak, net olarak ‘Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nin gelişmesi gerektiğini ve Kürt sorununun çözümü ile Türkiye’nin demokratikleşmesini samimi bir biçimde istediklerini görüyoruz. Bunlar da söz konusu Komisyon’u çözüm yolunda ilerlemeye ve cesur olmaya teşvik var.   Kuşkusuz yaşanan ‘Barış ve Demokratik Toplum Süreci’ne ilişken tartışmalar bunlarla sınırlı da değil. Bilindiği gibi, 25 Temmuz’dan sonra geçen bir ay boyunca İmralı’da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile hiçbir görüşme yaptırılmadı. Bu durum Kürt tarafınca eleştiri konusu yapıldıktan sonra sadece Ağustos ayı sonunda görüşme söz konusu oldu. Görüşmeyi gerçekleştiren DEM Parti Heyeti’nden Pervin Buldan’ın basına yaptığı açıklamaya göre, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, ‘Süreçte iyi niyete dayalı birinci taktik aşamanın bittiğini, artık müzakere anlamında ikinci taktik aşamaya geçilmesi gerektiğini’ belirtti. Tabii bunun da ‘mevcut İmralı koşullarında olamayacağını, dolayısıyla koşullarının özgür siyaset yapmaya uygun hale getirilmesi gerektiğini’ ifade etti.   KUZEY VE DOĞU SURİYE TARTIŞMASI    Öyle anlaşılıyor ki, Devlet Bahçeli’nin grup konuşması ile AKP sözcülerinin açıklamaları Önder Abdullah Öcalan’ın bu söz ve taleplerine verilmiş bir cevap ve tepki oldu. Bu kesimler söylemlerini Komisyon çalışmaları çerçevesinde de tutamadılar, ‘Şam Yönetimi’yle birlikte QSD’ye saldırabileceklerini” belirterek, Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ni açıktan tehdit ettiler. “PKK ve QSD’nin İmralı’yı dinlemediğini’ belirterek, İmralı’da rehin tuttukları Önder Apo’ya sahip çıkıyormuş gibi bir hileli yönteme başvurmaya çalıştılar.   KARASU’NUN AÇIKLAMASI    Tabii bu tehditkâr sözlere Kürt tarafından gereken cevaplar gecikmeden verildi. DEM Parti Eşbaşkanı Tuncer Bakırhan, AKP ve MHP sözcülerinin bu asılsız ve tehditkâr ithamlarını eleştirerek, mevcut sürece doğru yaklaşılmasını ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile baş müzakereci olarak ilişkilenilmesini belirtti. KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu ise, sürece hile ve oyunlarla yaklaşıldığını belirterek, ‘Muaviye oyunlarına’ dikkat çekti.   Tabii işin içine Şam girince, Şam’ın ihtiraslı hükümdarı ve Emevi Devleti’nin kurucusu Muaviye’yi anmamak söz konusu olamazdı. Peki, M. Karasu’nun dile getirdiği ‘Muaviye oyunları’ neydi? Bilindiği gibi, İslam’ın dördüncü halifeliği üzerine Hz. Ali ile Muaviye arasında büyük bir mücadele yaşandı. Ümmetin çoğunluğu halifeliğin Hz. Ali’nin hakkı olduğuna inanıyordu. Muaviye ise çevresiyle birlikte buna itiraz etti ve halifeliğin kendi hakkı olduğunu belirtti. Tabii sadece iddia etmekle de kalmayıp hilelerle dolu bir mücadeleye girdi.   Bilindiği gibi, bu mücadele iki taraf arasında silahlı savaşa kadar vardı. Günümüzde çatışmaların en çok sürdüğü Tişrîn Barajı yakınlarındaki Siffîn’de iki tarafın ordusu meydan savaşına girişti ve ümmet arasındaki ilk büyük silahlı çatışma olan bu savaşı Hz. Ali’nin ordusu kazandı. Harpte yenildiğini gören Muaviye, ayakta kalan askerlerinin mızraklarına Kuran sayfaları asarak Hz. Ali’nin ordusunun karşısına çıkardı. Söz konusu hile karşısında şaşkınlık yaşayan Hz. Ali’nin ordusu, Kuran sayfalarına vurmayınca elde edilen zafer puç oldu.   KERBELA    Bu savaşın ardından Halifelik mücadelesi ‘Hakem olayı’na gitti. Kimin halife olacağını seçilmiş bir ‘Hakem grubun’ belirlemesi öngörüldü. Muaviye hakemlik yapacak kişileri de aldatarak ve satın alarak yapılan seçimde çoğunluğu sağladı ve halifeliğini ilan etti. Hz Ali Muaviye’nin oyun ve tezgahıyla, oğlu İmam Hüseyin de Kerbelâ’da Muaviye’nin oğlu Yezid tarafından katledildi.   Kısaca ‘Muaviye oyunu’ demek, bu biçimde hile ve sahtekârlıklar demektir. Kaybettiği bir savaşı, hile ve oyunla karşı tarafa kaybettirerek kazanmayı ifade eder. Rivayete göre, Muaviye, hükmettiği toplum üzerindeki siyasetini şöyle tarif edermiş: ‘Benim siyasetim keçi kılından yapılmış ip gibidir; toplum ipi çekerse ben gevşetirim, toplum ipi gevşetirse ben çekerim, kırılmasın ve kopmasın diye.’   Çok açık ki, Kürt tarafı iktidar çevrelerini sürece Muaviye oyunlarıyla yaklaşmamaları noktasında uyarıyor. Çünkü gerçekten de sürece bu tarzda yaklaşanlar var. Kazanamadıkları savaşı, hile ve oyunlarla karşı tarafa kaybettirerek kazanmaya çalışıyorlar. Önder Abdullah Öcalan’ı İmralı’da mutlak rehine koşullarında tutuyorlar, bir de ‘talimat verip PKK ile QSD’yi dağıtmasını’ istiyorlar. Dahası yaptıkları bu hileli baskı yöntemini ise hiç kimsenin anlamayacağını sanıyorlar.   ÖCALAN’IN FİZİKİ ÖZGÜRLÜĞÜ    Oysa kendilerini çok akıllı sandıkları için fazlasıyla yanılıyorlar. Bilmiyorlar mı ki, PKK 12. Fesih Kongresi’nde bu tür hile ve oyunların önünü kapattı. PKK’nin örgütsel yapısını ve silahlı mücadeleyi sona erdirme kararlarını ancak Önder Apo’nun fili yönetiminin hayata geçirebileceğini karara bağlayarak bu tür Muaviye yöntemlerinin önüne set çekti. Belli ki Kürt tarafı ilk aşamada üzerine düşenleri eksiksiz yapmıştır. İkinci aşamada da hem devlet üzerine düşenleri yapmalı ve hem de Önder Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünü sağlayıp özgür ve aktif siyaset yapmasının önünü açarak gerekenleri yapması önündeki engelleri kaldırmalıdır.   Açık ki Muaviyecilik dört bir yandan kıstırılmış durumdadır. Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlama mücadelesine hep birden odaklanıp etkin mücadele yürütürsek, bu sefer Muaviyecilik kazanan değil, kaybeden olacaktır.”